
İstanbul'un kalbinde, tarihin tozlu sayfalarından fırlamış gibi duran bir sergi, meraklılarını bekliyor. 'Arkeolojinin Altın Çağı' adını taşıyan bu benzersiz koleksiyon, insanlık tarihinin en parlak dönemlerine adeta bir zaman makinesiyle yolculuk vaat ediyor.
Müze yetkilileri, "Bu sergi sadece eserlerden ibaret değil" diyor. Her bir parçanın arkasında yatan hikayeler, ziyaretçileri binlerce yıl öncesine götürüyor. Bronzdan yapılmış antik aletler, altın işlemeli takılar ve günümüze kadar ulaşmayı başarmış günlük eşyalar... Hepsi, atalarımızın yaşamına dair şaşırtıcı ipuçları sunuyor.
Tarihe Dokunmak
Normalde "lütfen dokunmayın" yazılarını görmeye alışkın olduğumuz müzelerin aksine, bu sergide bazı replikalara dokunmak serbest! Çocuklar ve yetişkinler için hazırlanan özel bölümde, tarihi eserlerin kopyalarını incelemek mümkün. "Tarihi hissetmek" deyimini gerçek anlamda yaşatan bir deneyim.
Küratörlerin özenle seçtiği 150'den fazla eser arasında öyle parçalar var ki... Mesela, MÖ 3000 yılına ait olduğu düşünülen bir müzik aleti. Üzerindeki işlemeler hâlâ net şekilde görülebiliyor. Acaba nasıl bir melodi çıkarıyordu bu enstrümandan? Belki de antik çağların popüler bir şarkısını...
Ziyaretçilere Özel Deneyimler
- Hafta sonları düzenlenen rehberli turlar
- Çocuklar için arkeoloji atölyeleri
- 3D teknolojisiyle canlandırılmış tarih sahneleri
- Antik dönem mutfağından tatma şansı
Sergi, pazartesi günleri hariç her gün 09:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Giriş ücretleri öğrenciler için 50 TL, tam bilet ise 100 TL. Müzekart geçerli tabii ki!
"Tarih sıkıcıdır" diyenlerdenseniz, bu sergi fikrinizi değiştirebilir. Çünkü burada anlatılan hikayeler o kadar canlı ki... Sanki o dönemde yaşayan insanlarla sohbet ediyormuş gibi hissediyorsunuz. Belki de arkeolojinin asıl büyüsü burada yatıyor - geçmişle aramızdaki mesafeyi kaldırabilme gücünde.