
Bienaller, sanatın en özgür ifade bulduğu platformlar olarak bilinir. Ancak bu kez işler pek de öyle yürümüyor gibi. Kulislerde fısıltılar dolaşıyor, sanatçıların birbirine yüklenmesi, baskılar ve hatta açıkça mobbing iddiaları... Kimileri bunu "sanatın doğası" olarak yorumlarken, kimileri için durum tam bir kabus.
Neler mi oluyor? Mesela, genç bir sanatçının eseri, "kurallara uymadığı" gerekçesiyle sergiden kaldırılmış. Oysa o kuralların ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyor! Bir diğer iddiaya göre, bazı isimler, bienal yönetimine yakınlıkları sayesinde diğer sanatçıları adeta saf dışı bırakıyor. "Burada sanat değil, güç savaşı var" diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Peki Ya Sergilenen Eserler?
Aslında işin en ironik tarafı da bu: Bienalin teması "dayanışma"ydı. Ancak ortada dayanışmadan eser yok. Sergilenen işler arasında gerçekten etkileyici olanlar var elbette, ama kimse onları konuşmuyor. Herkesin dilinde aynı soru: "Bu kadar gürültü patırtı neden?"
Sanat dünyasının içinden bir isim, şöyle diyor: "Burası bir bienal değil, bir tiyatro sahnesi gibi. Roller belli, senaryo yazılmış. Ama oyuncuların bazıları repliklerini unutmuş!" Belki de bu kadar dramatize etmemek lazım, ama ortada ciddi bir sorun olduğu kesin.
Sonuç: Sanat mı, Dedikodu mu?
Eğer bienali ziyaret edecekseniz, eserlere değil de insanların yüz ifadelerine bakın derim. Orada görecekleriniz, sergilenen işlerden çok daha fazla şey anlatacaktır. Kim bilir, belki de asıl sanat eseri, bu karmaşanın ta kendisidir...