
Kim derdi ki bir padişahın sofrası, Anadolu'nun damak zevkini sonsuza kadar değiştirecek? İşte Sultan Abdülmecid dönemi tam da böyle bir gastronomik devrime tanıklık etti. Osmanlı'nın bu entelektüel ve yenilikçi padişahı, sadece siyasetle değil, mutfak kültürüyle de tarihe damgasını vurmayı başardı.
Anadolu topraklarında daha önce hiç kimsenin görmediği, hatta adını bile duymadığı bir yiyecek, birdenbire saray mutfağının vazgeçilmezi oluvermişti. Halk ise bu tuhaf görünümlü, lezzetli meyveye 'Frenk elması' adını takmıştı. Peki nedir bu Frenk elması derseniz, aslında günümüzde hepimizin çok iyi tanıdığı bir lezzetten bahsediyoruz.
Saraydan Sofralara: Bir Lezzetin Yolculuğu
Osmanlı arşivlerini karıştıran tarihçiler, Frenk elmasının ilk olarak 1840'lı yıllarda İstanbul'a getirildiğini belirtiyor. Sultan Abdülmecid'in Avrupalı devlet adamlarıyla olan yakın ilişkileri, saray mutfağına egzotik lezzetlerin girmesine olanak sağlamıştı. Aslında bu durum, Osmanlı'nın Batı'ya açılan penceresinin mutfaktaki yansımasıydı adeta.
Saray aşçıları ilk kez bu 'tuhaf' meyveyi gördüklerinde nasıl bir tepki vermişlerdi acaba? Muhtemelen önce şaşırmışlar, sonra nasıl pişireceklerini düşünmüşlerdi. Zamanla Frenk elması, sadece sarayda değil, İstanbul'un seçkin konaklarında da boy göstermeye başladı. Anadolu'ya yayılması ise biraz daha zaman aldı.
Gizemli Meyvenin Sırrı: Domates!
Evet, yanlış okumadınız! Osmanlı döneminde 'Frenk elması' olarak adlandırılan yiyecek, aslında günümüzün vazgeçilmezi domatesten başkası değildi. Şaşırtıcı değil mi? Bugün Türk mutfağının temel taşlarından biri olan domates, o dönemlerde Anadolu'da tam bir yabancıydı.
İsimlendirme ise oldukça ilginçti. 'Frenk' tabiri, o dönemde Avrupalılar için kullanılan bir ifadeydi. 'Frenk elması' ise tam olarak 'Avrupa'dan gelen elma' anlamına geliyordu. Aslında oldukça mantıklı bir isimlendirme, değil mi? Çünkü domates gerçekten de Amerika'dan Avrupa'ya, oradan da Osmanlı'ya uzanan bir yolculuk yapmıştı.
Osmanlı halkı ilk zamanlarda domatesi çiğ olarak tüketmekten çekinmiş, daha çok yemeklerde ve soslarda kullanmayı tercih etmişti. Zamanla Anadolu'nun verimli topraklarında yetiştirilmeye başlanan domates, kısa sürede Türk mutfağının vazgeçilmezi haline geldi.
Damaklarda Tarih: Bir Lezzetin Evrimi
Sultan Abdülmecid'in bu 'Frenk elması'na olan ilgisi sadece meraktan ibaret değildi. Padişah, yeni lezzetlere olan düşkünlüğüyle tanınıyordu. Saray mutfağına giren her yeni malzeme, aslında Osmanlı'nın değişen ve dönüşen yüzünü yansıtıyordu. Domates de bu değişimin en lezzetli örneklerinden biriydi.
Günümüzde domates olmadan Türk mutfağını düşünmek neredeyse imkansız. Peki ya o ilk domatesi tadan Osmanlı vatandaşları bugünkü yemekleri görse ne düşünürdü? Sanırım hem şaşırır hem de gururlanırlardı. Çünkü bir zamanlar 'Frenk elması' dedikleri o egzotik meyve, artık Anadolu'nun bağrına kadar işlemişti.
Bir düşünsenize, menemen olmasaydı? Ya da domates soslu kebap? İşte Sultan Abdülmecid'in bu gastronomik merakı, bugün mutfağımızı zenginleştiren sayısız lezzetin kapısını aralamış oldu. Tarih sadece savaşlardan ve antlaşmalardan ibaret değil, bazen bir domatesin hikayesinde bile saklı olabiliyor.