
Sabahın erken saatlerinde, henüz güneş doğmamışken küçük bir ses odanın sessizliğini bölüverdi: "Anne, ben ne zaman çocuk olacağım?" İşte size modern zamanların en çarpıcı paradokslarından biri—çocukların çocuk olmayı beklediği bir dünya.
Zamanın Tersine Akışı
Eskiden çocuklar büyümek için can atardı. Şimdiyse... Durun bir dakika! Tam tersi oldu sanki. Minik parmaklar takvim yapraklarını çevirirken, gözlerde büyüme değil, çocuk kalma telaşı okunuyor.
"Daha dün bebekti," diye iç geçiren annelerin sayısı hiç de az değil. Peki neden? Belki de çocuklarımızı hızlandırılmış bir yetişkinliğe mahkum ettiğimizdendir. Okul, kurslar, aktiviteler—hepsi bir yarışın parçası sanki.
Kayıp Çocukluklar Ülkesi
Şu an elinizde tuttuğunuz telefonu düşünün. 5 yaşındaki çocuğunuz sizden daha iyi kullanıyor olabilir (itiraf edin!). Teknoloji ustalığıyla övündüğümüz bu küçük dahiler, aslında neyi kaybediyor?
- Çamurda oynamanın hazzı
- Hayali arkadaşlarla kurulan dünyalar
- Sonu olmayan "neden" soruları
Bir pedagog arkadaşımın dediği gibi: "Çocuklar artık çocukluklarını yaşamak için vakit bulamıyor." Ne acı değil mi?
Anne-Babaların İçsesi
Bu soruyu duyan her ebeveynin yüreği burkulur. Çünkü biliriz ki:
- Biz onları bu hıza alıştırdık
- Çocukluğun sihirli anlarını geri getiremeyiz
- Belki de kendi içimizdeki çocuğu unuttuk
O küçük soru aslında büyük bir aynaydı—kendimize bakmamız için. Yetişkin dünyasının karmaşasına kapılıp, çocuklarımızın saf dünyasını ihmal ediyor muyuz acaba?
Not: Yazıyı okurken içinizde bir yerler sızladıysa, belki de içinizdeki çocuk size sesleniyordur.