
Hayat bazen öyle acımasız darbeler indiriyor ki, insanın nefesi kesiliyor adeta. Özlem Hanım'ın hikayesi de işte tam olarak böyle bir trajedi - belki de duyduğunuz en yürek parçalayıcı öykülerden biri.
8 yaşındaki biricik oğlunu, amansız bir genetik hastalığa yenik düşürerek toprağa vermek zorunda kaldı. O acıyı tarif etmek için kelimeler yetersiz kalır gerçekten. Ve şimdi, tam 14 yaşındaki kızı Sude aynı illetle boğuşuyor. İnanmak güç ama hayat bazen bu kadar acımasız olabiliyor işte.
Zamanla Yarışan Bir Anne
Özlem Hanım'ın gözlerindeki o tarifsiz hüzün, hem kaybetmenin hem de yeniden kaybetme korkusunun ağırlığını taşıyor. "Her sabah uyandığımda ilk düşüncem kızım oluyor" diyor, sesi titreyerek. "Aynı acıyı tekrar yaşamaktan ölesiye korkuyorum ama mücadeleyi asla bırakmayacağım."
Doktorların söylediğine göre bu hastalık, son derece nadir görülen genetik bir mutasyondan kaynaklanıyor. Vücut adeta kendi kendine savaş açıyor ve zamanla organları iflas ettiriyor. Oğlu Buğra'ya da aynı teşhisi koyduklarında dünyalar başına yıkılmıştı - şimdi aynı kâbusun tekrarını yaşıyor.
Sude'nin Direnişi
14 yaşındaki Sude ise abisinin yaşadıklarını biliyor ama umudunu kaybetmemeye çalışıyor. "Okulumu ve arkadaşlarımı çok özledim" diye anlatıyor, yatağından güçlükle doğrulurken. "İyileşip yeniden koşup oynamak istiyorum."
Ailesi, onun için elinden gelen her şeyi yapmaya ant içmiş durumda. Tedavi masrafları ise astronomik rakamlara ulaşıyor - aylık binlerce lira. Komşuları, akrabaları ve hatta tanımadıkları insanlar yardım etmeye çalışıyor ama yine de yetersiz kalıyor çoğu zaman.
Özlem Hanım'ın söylediği o çarpıcı cümle ise yürekleri dağlıyor: "Bir evladını toprağa vermiş bir anne olarak, bunu bir daha yaşamaktansa kendi canımdan olmayı tercih ederim."
Bu hikaye, sadece bir ailenin trajedisi değil aslında. Nadir hastalıklarla mücadele eden yüzlerce ailenin de ortak çığlığı aynı zamanda. Belki de hepimizin bu sessiz çığlığı duymaya ihtiyacı var.