
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Adana'nın göğsüne düşen bir umut hikâyesi... Şehrin hastaneleri, kilometrelerce ötedeki acıyı dindirmek için kolları sıvadı. Gazze'nin yaralı çocukları, gençleri, yaşlıları artık bu topraklarda şifa buluyor.
Ortadoğu'nun kanayan yarasından kaçabilenler için Adanalı doktorlar adeta birer melek kesildi. Ameliyathaneler gece gündüz demeden çalışırken, hemşirelerin şefkatli elleri yaraları sarıyor. "Burası ikinci evimiz" diyen Filistinli bir hasta, gözlerindeki yaşlarla anlatıyor duygularını.
Bir Şehir Nasıl Umut Olur?
Adana Büyükşehir Belediyesi'nin koordinasyonunda yürütülen çalışmalar, insanlık dersinin en güzel örneklerinden. Hastane koridorlarında Arapça-Türkçe karışımı konuşmalar, acıyı dindiren küçük sohbetlere dönüşüyor. Kimi zaman bir çocuğun gülüşü, kimi zaman yaşlı bir amcanın duası ısıtıyor yürekleri.
Özel ekipler tarafından getirilen hastaların tedavileri titizlikle sürdürülüyor. Yanık tedavilerinden ortopedik müdahalelere kadar her türlü tıbbi destek veriliyor. "Bizim için fark etmez" diyor bir cerrah, "Onlar artık bizim ailemiz."
Kalpler Tek Yürek Oldu
Adanalıların misafirperverliği sınır tanımıyor. Hastane bahçesinde bekleyen vatandaşlar, getirdikleri yiyeceklerle Filistinli ailelerin yükünü hafifletmeye çalışıyor. Küçük bir kızın elinden tutup "Merhaba" demeyi öğrenen Gazzeli çocuk, belki de hayatındaki ilk barış elçisiyle tanışıyor.
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, tedavi süreçlerinin planlandığı gibi ilerlediğini belirtirken, bu dayanışmanın Türkiye'nin insani diplomasisinin bir yansıması olduğunu vurguluyor. Adeta bir şifa köprüsü kurulmuş durumda iki coğrafya arasında...
Ve iyileşen her hasta, Gazze'ye döndüğünde anlatacak bu şefkat hikâyesini. Belki de dünyanın ihtiyacı olan tek şey bu: Sınırların ötesinde, insan olmanın ortak dilinde buluşmak.