Düşünsenize, doğduğunuz andan itibaren içinizde işleyen bir saat var ve bu saat sürekli geriye sayıyor. Peki ya o saati durdurabilsek? Hatta geri sarabilsek? İşte bilim dünyası tam da bunun peşinde.
Harvard Üniversitesi'nden Dr. David Sinclair ve MIT'den uzmanların yürüttüğü çalışmalar, yaşlanmayı bir hastalık olarak görmemiz gerektiğini söylüyor. Sinclair'in o meşhur sözü kulaklarda çınlıyor: "Yaşlanma kaçınılmaz değil, tedavi edilebilir."
Hücrelerimizdeki Gençlik Anahtarı
Epigenetik saat denen şey aslında hücrelerimizin ne kadar yaşlandığını gösteren bir tür biyolojik parmak izi. Bilim insanları bu saati manipüle etmenin yollarını arıyor. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, göz hücrelerinin gençleştirilmesi gibi inanılmaz sonuçlar elde edildi. Bu, körlüğün tedavisinde çığır açabilecek nitelikte.
Peki nasıl oluyor da hücreler gençleşebiliyor? Aslında temel mantık şu: Vücudumuzdaki hücreler orijinal DNA'mızın bir kopyasını taşıyor. Bu da demek oluyor ki, teoride her hücre kendini genç haline döndürebilme potansiyeline sahip.
2030 Hedefi Gerçekçi mi?
Bu konuda ikiye ayrılmış durumda uzmanlar. Bir kesim 2030'da yaşlılığın tarihe karışacağını iddia ederken, diğerleri daha temkinli. Kimi bilim insanlarına göre bu tarih fazla iyimser, kimine göre ise tam zamanında.
Aslında mesele sadece daha uzun yaşamak değil. Daha önemlisi, sağlıklı ve dinç bir şekilde yaş alabilmek. 120 yıl yaşayıp da son 40 yılı yatağa bağımlı geçirmenin kimseye faydası yok.
- Yaşam süresini uzatmak
- Sağlıklı yaşam süresini artırmak
- Yaşlanmayla gelen hastalıkları önlemek
Bazıları bu teknolojilerin sadece zenginlere hizmet edeceğinden endişeli. Fakat Sinclair oldukça umutlu: "Amacımız bu tedavileri herkesin ulaşabileceği bir hale getirmek."
Türkiye'de Durum Ne?
Ülkemizde de yaşlanma karşıtı araştırmalar hız kesmeden devam ediyor. Türk bilim insanları, dünyadaki bu büyük yarışta önemli katkılar sunuyor. Ancak henüz yolun başındayız.
Yaşlanma araştırmaları için ayrılan bütçelerin artırılması, genç bilim insanlarının bu alana yönlendirilmesi gerekiyor. Çünkü bu sadece bilimsel bir mesele değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal boyutları olan dev bir proje.
Sonuç olarak, 2030 için belki biraz iddialı bir hedef. Ama şu kesin ki, yaşlanma konusundaki anlayışımız kökten değişmek üzere. Belki ölümsüzlük değil ama daha uzun, daha sağlıklı bir yaşam kapıda.
Kim bilir, belki de torunlarımız bizim yaşlılık diye bir şeyi sadece tarih kitaplarından öğrenecekler. Ne dersiniz, bu heyecan verici bir gelecek mi yoksa ürkütücü mü?