
Brüksel'deki ofislerde hava oldukça gergin. Avrupa Birliği'nin masaya koyduğu yeni güvenlik garantisi teklifi, diplomatik çevrelerde adeta bir fırtına gibi esiyor. Kimileri bunu devrim niteliğinde bulurken, bazıları ise ihtiyatla yaklaşıyor.
Peki nedir bu kadar tartışma yaratan? AB'nin önerisi aslında NATO'nun meşhur 5. Maddesi'ne oldukça benziyor. Hatırlayalım: "Birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış sayılır" prensibi. Ancak burada önemli bir fark var – AB'nin versiyonu biraz daha... esnek diyelim.
Diplomatik Koridorlardan Sızan Detaylar
İşin içine giren birkaç kaynak, durumu şöyle özetliyor: "Bu tam olarak NATO'nun kolektif savunma mekanizmasının aynısı değil. Daha çok, üye ülkelerin bireysel taahhütlerine dayanan karma bir sistem." Yani? Yani herkes aynı şekilde bağlı hissetmeyebilir kendini.
Aslında mesele sadece hukuki metinler de değil. Arkada yatan esas mesele: AB'nin savunma alanında ne kadar bağımsız hareket edebileceği. Washington'dan bağımsız karar alabilir miyiz sorusu, birçok başkentin kafasını kurcalıyor.
Beş Temel Benzerlik (Ve Birkaç Önemli Fark)
- Savunmada dayanışma ruhu ön planda
- Saldırı durumunda ortak hareket etme taahhüdü
- Askeri kapasiteyi geliştirme zorunluluğu
- Düzenli savunma görüşmeleri mekanizması
- Tehdit değerlendirmelerinde işbirliği
Farklar ise oldukça kritik. Örneğin, AB'nin modeli otomatik bir askeri müdahaleyi zorunlu kılmıyor. Daha fazla diplomatik manevra alanı bırakıyor. Kimileri buna "NATO'nun yumuşak versiyonu" diyor – belki de biraz fazla yumuşak.
Bir de şu var: Finansman meselesi. NATO'nun bütçesi ve askeri yapılanması çok daha belirgin. AB'nin ise henüz böyle bir askeri kapasitesi yok. Yani kağıt üzerinde güzel duruyor ama pratikte nasıl işleyeceği meçhul.
Peki Ya Türkiye'nin Pozisyonu?
Ankara'daki yetkililer bu gelişmeleri yakından izliyor. Resmi olarak yorum yapmaktan kaçınsalar da, diplomasi çevrelerinde dolaşan söylentilere göre durum karmaşık. Türkiye, AB'nin savunma alanında güçlenmesini stratejik olarak nasıl okumalı? İki koltukta oturmanın avantajlarını ve risklerini tartıyorlar.
Son dönemde yaşanan gerilimler düşünüldüğünde... Aslında herkesin aklında aynı soru var: Bu garanti ne kadar güvenilir? Kağıt üzerindeki taahhütler, gerçek bir kriz anında ne kadar işler?
Diplomatik kaynakların dediği gibi: "En iyi güvenlik garantisi, hiçbir zaman kullanmak zorunda kalmayacağınız garantidir." Ancak hazırlıklı olmak da şart tabii.
Önümüzdeki haftalarda bu tartışmaların daha da ısınacağı kesin. Brüksel'deki ofisler geç saatlere kadar ışık yakmaya devam edecek gibi görünüyor. Sonuçta, güvenlik meselesi hafife alınacak bir konu değil – özellikle de bu coğrafyada.