Berlin'den gelen resmi açıklamalar bir yana, rakamlar bambaşka bir hikaye anlatıyor. Almanya, İsrail'e silah satışını durdurduğunu iddia ediyor ama - işte ironi - bu 'durdurulan' sevkiyatların değeri milyonlarca avroyu bulmuş durumda. Sanki trafik kazasında 'yavaşladım' demek gibi bir şey bu.
Ekim ayından bu yana tam 303.3 milyon avroluk silah ihracatı onaylanmış. Bu, geçen yılın aynı dönemine göre neredeyse on katlık bir artış demek! Peki nasıl oluyor da 'durdurduk' denilen bir şey bu kadar büyüyebiliyor?
İzinler ve Gerçekler Arasındaki Uçurum
Aslında işin iç yüzü şu: Hükümet 'ihracatı durdurduk' diyor ama 'izin vermeye devam ediyoruz' demeyi unutuyor. Tıpkı 'sigara içmiyorum' deyip paketi cebinde taşımak gibi. Ekonomi Bakanlığı'nın verileri gösteriyor ki, İsrail'e yapılan askeri malzeme sevkiyatları için verilen izinlerde ciddi bir artış var.
Üstelik bu sadece küçük çaplı bir durum da değil. Savaş uçakları için yedek parçalardan, askeri iletişim ekipmanlarına kadar geniş bir yelpaze söz konusu. Ve bütün bunlar, Gazze'de yaşanan insani kriz devam ederken oluyor.
Siyasi Çalkantı ve İkircikli Tutum
Alman hükümeti içinde de bu konuda ciddi görüş ayrılıkları var. Yeşiller partisinden bazı isimler bu durumu eleştirirken, diğerleri 'İsrail'in güvenliği Almanya'nın devlet doktrinidir' diyerek savunuyor. Bu ikilem, Alman dış politikasının geleneksel olarak İsrail yanlısı çizgisi ile insan hakları söylemi arasında sıkışıp kaldığını gösteriyor.
Öyle ki, muhalefet partileri konuyu Meclis gündemine taşımaya hazırlanıyor. Sol Parti milletvekilleri, hükümetin bu 'ikiyüzlü' politikasını sert bir dille eleştiriyor. 'Ya durdur de, ya da devam et' diyorlar adeta.
Peki bu durum ne kadar sürecek? Uluslararası toplumun tepkisi arttıkça Berlin'in bu çelişkili tutumunu sürdürmesi zorlaşıyor. Bir yanda 'tarihi sorumluluk', diğer yanda insani değerler... Almanya, bu ikilemden çıkmak için henüz bir yol bulabilmiş değil.
