
Tamam, şimdi New York'ta olup bitenlere bir bakalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD serüveni - ki epey yoğun geçti - nihayet sona erdi. BM'nin 78. Genel Kurulu için kolları sıvayan lider, adeta diplomatik bir maraton koştu.
Aslında işin özü şu: Erdoğan, Türkiye'nin sesini tüm dünyaya duyurmak için kürsüdeydi. Ve kimlerle görüşmedi ki? Dünya siyasetine yön veren isimlerle yan yana geldi, kulislerde önemli temaslarda bulundu. Hani derler ya, 'diplomasi arka planda döner' diye, işte tam da öyle oldu.
Yoğun Gündem ve Kritik Temaslar
Program öyle sıradan değildi, hayır. Her dakikası planlanmış, her görüşme özenle ayarlanmıştı. Liderlerle yüz yüze görüşmeler - ki bunlar telefon görüşmelerinden çok daha etkilidir - ilişkileri yeni bir boyuta taşıdı. Kimi zaman gergin, kimi zaman samimi anlar yaşandı elbet.
Peki neler konuşuldu? Aslında her şey... Küresel meselelerden bölgesel sorunlara, ekonomik iş birliğinden güvenlik konularına kadar uzanan geniş bir yelpaze. Türkiye'nin bölgedeki rolü - ki hiç de azımsanacak gibi değil - bir kez daha teyit edildi.
Dönüş ve Mesajlar
Uçağa binip havalanırken ardında ne bıraktı? Güçlü bir Türkiye imajı, net duruş ve yapıcı diplomasi. Ziyaret sonrası açıklamalarda - ki bekleniyordu - önemli vurgular vardı. 'Kazan-kazan' ilkesi, karşılıklı saygı, iş birliği potansiyeli... Bunlar sadece laf olsun diye söylenmedi, samimiyetle altı çizildi.
Şunu da eklemek lazım: Bu tür zirveler asla sadece protokol meselesi değildir. Arka planda dönen çarklar, verilen mesajlar, vücut dilleri... Hepsi bir bütünün parçası. Erdoğan da bu denklemin içinde Türkiye'yi en iyi şekilde temsil etti.
Sonuç olarak? Yorgun ama umutlu bir dönüş. Diplomasi masasında alınan notlar, atılan imzalar, verilen sözler... Bunların hepsi önümüzdeki dönemde şekillenecek. Bekleyip göreceğiz, tabii ki.