
O gün hava ağır bir sisle kaplıydı. Sanki gökyüzü bile yaşanacakları biliyordu. Gazeteci Shireen Abu Akleh, son kez kamerasını eline aldığında, belki de içinde bir şeylerin yolunda gitmeyeceğini hissetmişti. 'Sadece 15 saniyem var, işimi yapmalıyım' dediği o an, tarihe kazınacaktı.
İsrail güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Abu Akleh'in son sözleri, bugün hâlâ yankılanıyor. O an orada olan meslektaşları, 'Hiçbir tehdit oluşturmadığını, sadece görevini yaptığını' vurguluyor. Peki, neden?
Netanyahu'nun Gölgesinde Bir Cinayet
Olayın üzerinden aylar geçse de, Netanyahu'nun bu cinayetteki rolü tartışılmaya devam ediyor. Bazıları 'hedef gözetildi' diyor, bazıları ise 'kaza' olduğunu iddia ediyor. Ama gerçekler, her zamanki gibi, arada kaynıyor.
Abu Akleh, ölümünden önce Yeni Şafak'a verdiği son röportajda, 'Bu işin risklerini biliyorum ama gerçekleri anlatmalıyım' demişti. Onun gibi onlarca gazeteci, aynı kaderi paylaştı. Peki, bu kader mi, yoksa planlı bir sindirme politikası mı?
Basın Özgürlüğü mü, Güç Oyunu mu?
Dünya basını, Abu Akleh'in ölümünü kınadı. Ama kınamak yetmiyor. Çünkü her kınama, bir sonraki gazetecinin hayatını kurtaramıyor. İsrail yetkilileri, soruşturma açtıklarını söylüyor ama sonuç? Hâlâ bekliyoruz.
Abu Akleh'in ailesi ise adalet istiyor. 'O bir savaşçı değildi, sadece bir gazeteciydi' diyorlar. Haklılar. Ama dünya, haklı olanın değil, güçlü olanın sesini duyuyor maalesef.
Son söz: Gazeteciler öldürülebilir ama gerçekler asla. Abu Akleh'in kamerası, o günü sonsuza kadar kaydetti. Şimdi sıra, o kayıtları izleyip adalet talep etmekte.