
İletişim Başkanlığı'ndan gelen açıklama adeta bir bomba etkisi yarattı. Öyle ki, bir özel haber sitesinin yargı kararlarını hiçe alan, neredeyse yok sayan yayıncılık anlayışına karşı çıkış, son derece net ve sert bir dille yapıldı. Bu, devletin bir kurumunun, toplumun huzurunu bozmaya yönelik her türlü girişime karşı nasıl bir set çektiğinin de bir göstergesiydi.
Olayın merkezinde, ismini vermekten özellikle kaçındıkları bir internet haberciliği platformu var. Bu platform, hakkında mahkemece erişim engeli kararı verilmiş içerikleri ısrarla yayınlamaya devam etmiş. Üstelik bunu yaparken de 'ifade özgürlüğü' perdesinin ardına sığınmış. Peki ama gerçekten mesele bu mu? Yoksa kasıtlı bir şekilde, toplumsal barışı hedef alan bir kışkırtma mı söz konusu?
Başkanlığın açıklamasındaki şu cümleler her şeyi özetler nitelikte: "Hukukun üstünlüğüne ve demokratik normlara aykırı bu türden girişimlerin karşısında olmaya devam edeceğiz. Sokaklarımızı, toplumumuzu provoke edecek her türlü yayın ve paylaşıma asla ve asla müsaade etmeyeceğiz." Oldukça güçlü ve sınırları çizen bir dil, değil mi?
Peki Ya Sosyal Medyadaki Yansımalar?
Bu resmi açıklama, Twitter'da ve diğer platformlarda hızla trend oldu. Kullanıcılar ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim, bu açıklamayı 'devletin yargıyı ve toplum düzenini koruma iradesi' olarak yorumlarken, diğer bir kesim ise 'ifade özgürlüğüne vurulan bir darbe' olarak görüyor. Oysa işin aslı, belki de tam olarak bu ikisinin arasında bir yerde. Yargı kararlarını hiçe saymak, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek bir eylem mi sizce?
Konuyla ilgili bir hukukçuya danıştığımızda aldığımız yanıt şu oldu: "Mahkeme kararları, hukuk devletinin temel taşıdır. Bu kararların delinmeye çalışılması, sadece yargıya değil, devletin bütünlüğüne yönelik bir meydan okumadır. İletişim Başkanlığı'nın tepkisi, bu bağlamda oldukça yerli yerindedir."
Öte yandan, medya etiği uzmanları ise farklı bir noktaya parmak basıyor: "Evet, haber özgürlüğü kutsaldır. Ancak bu özgürlük, toplumu kaosa sürükleyecek, linç kültürünü besleyecek ve yargı süreçlerini hiçe sayacak bir lisans değildir. Sorumlu yayıncılık, her zaman için hukukun sınırları içinde hareket etmeyi gerektirir."
Sonuç Olarak...
Bu olay, dijital çağda haber yayıncılığının sınırlarının ne olması gerektiği konusundaki tartışmaları bir kez daha alevlendirdi. Devlet, net bir şekilde 'bu çizgiyi geçmeyin' dedi. Bundan sonraki süreçte, hem medya kuruluşlarının hem de sosyal medya kullanıcılarının bu sınırlara ne kadar riayet edeceği ise merak konusu. Bir şey ise kesin: Sokaklar, hiçbir grubun ya da medya organının kişisel ajandası için provoke edilemeyecek kadar kıymetli.