Gazetecilik tarihinin en karanlık günlerinden birine daha tanıklık ediyoruz. İsrail ordusunun Ahaber'e yönelik saldırısı, savaş muhabirlerinin hayatını hiçe sayan vahşi bir hamle olarak kayıtlara geçti. Oysa onlar sadece gerçeği anlatmaya çalışıyordu.
Düşünün bir kere: Kameraların, mikrofonların arkasındaki insanların hayatı hiç mi önemsiz? Bu soru zihnimde dolanıp duruyor. Saldırının detayları yürek burkuyor - can güvenliği olmayan bir mesleği icra eden gazeteciler, anbean yaşanan vahşeti dünyaya duyurmaya çalışırken hedef haline geldi.
Tepkiler Ateş Topu Gibi Büyüyor
Türkiye'den yükselen sesler bir ağızdan haykırıyor: "Katil İsrail!" Bu öfke boşuna değil. Basın özgürlüğüne yapılan bu saldırı, aslında hepimizin özgürlüğüne yapılmış bir saldırı. İnsan hakları savunucuları, siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları - herkes aynı gerçeğin altını çiziyor.
Şu an dünya ikiye bölünmüş durumda: bir yanda gerçeği susturmaya çalışanlar, diğer yanda ölümü göze alarak hakikati haykıranlar. Ahaber ekibinin yaşadıkları, ikinci grubun ne pahasına olursa olsun pes etmeyeceğinin kanıtı.
Soykırıma Karşı Son Nefes Mücadelesi
"Son nefesimize kadar sürecek" sözü boş bir slogan değil. Bu, tarihin vicdan sahibi her insana yüklediği ağır bir sorumluluk. Gazeteciler cephede mücadele ederken, bizler de onların yanında olduğumuzu her fırsatta göstermeliyiz.
Belki de en acı olanı, bu saldırıların sadece bir binayı, ekipmanı hedef almıyor oluşu. Zihnimizdeki özgür düşünce mekanizmasını parçalamaya çalışıyorlar. Ama unuttukları bir şey var: hakikat, en güçlü silahtır ve asla yenilmez.
Ortadoğu'nun kanayan yarası kanamaya devam ederken, dünya kamuoyunun sessizliği ise ayrı bir trajedi. Gazeteciler ölümle burun buruna çalışırken, uluslararası toplumun seyirci kalması kabul edilemez.
Bu karanlık günlerde umudu kaybetmemek gerekiyor. Çünkü her Ahaber saldırısı, aslında hakikatin ne kadar güçlü olduğunun da bir göstergesi. Korkmayın - gerçekler eninde sonunda galip gelecek.