Dünya sahnesinde adeta bir yangın yeri haline gelen Ortadoğu'da, Türkiye'nin sesi yankılanıyor. İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İsrail'in Filistin politikalarına yönelik o kadar sert ifadeler kullandı ki, bu sözlerin diplomasi koridorlarında uzun süre yankılanacağı kesin.
Altun'un konuşmasındaki o keskin vurgu hâlâ kulaklarda: "İsrail'in işgalci ve yayılmacı politikaları artık dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır." Bu cümle bile tek başına Türkiye'nin bölgedeki duruşunu net bir şekilde ortaya koyuyor aslında.
Uluslararası Topluma Sert Eleştiri
Peki ya uluslararası toplum? Onların sessizliği gerçekten anlaşılır gibi değil. Altun'un bu konudaki sözleri adeta bir tokat gibiydi: "İsrail'in insanlık dışı uygulamalarına göz yumanlar, tarihin karanlık sayfalarında yerlerini alacaklardır." Bu kadar net, bu kadar sert.
Şimdi düşünüyorum da, dünya liderleri bu sözler karşısında ne hissetmiştir acaba? Belki rahatsız oldular, belki de koltuklarında biraz kıpırdandılar. Kim bilir...
Türkiye'nin Kararlı Duruşu
Türkiye'nin Filistin davasına verdiği desteğin artarak devam edeceğini vurgulayan Altun, adeta bir uyarı yayını yaparcasına konuştu. "Bölgedeki barış ve istikrarın tesisi için İsrail'in saldırgan tutumu son bulmalıdır." Bu cümleler boş laflar değil, aksine çok net bir politika beyanı.
Aslında şunu fark ettim: Türkiye son dönemde uluslararası arenada giderek daha güçlü bir dil kullanıyor. Bu da küresel dengelerdeki değişimin bir yansıması belki de.
Medyanın Sorumluluğu
Altun'un bir diğer dikkat çeken vurgusu ise medyaya yönelikti. "Gerçekleri çarpıtan, İsrail'in propagandasına alet olan medya kuruluşları insanlık suçuna ortak olmaktadır." Bu sözler özellikle Batı medyasındaki bazı yayın organlarına göndermeydi sanki.
Haklı mı? Bence son derece haklı. Medyanın tarafsızlığı ve objektifliği bu gibi durumlarda sınanıyor çünkü.
Sonuç olarak, Fahrettin Altun'un açıklamaları Türkiye'nin bölge politikasındaki kararlı duruşunu bir kez daha gösterdi. İsrail'e yönelik bu sert dilin diplomasi masalarında nasıl bir etki yaratacağını ise zaman gösterecek. Ama şunu söyleyebilirim: Türkiye, Ortadoğu'daki bu karmaşık denklemde giderek daha kritik bir aktör haline geliyor.