
Dünya sahnesinde gerilim yine tavan yapmışken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan oldukça net ve sert bir çıkış geldi. Adeta soğuk duş etkisi yaratan bu açıklamada, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun gizli—aslında pek de gizli olmayan—ajandası gözler önüne serildi.
Erdoğan, kelimelerini özenle seçerek—her birinin ağırlığını hissederek—Netanyahu'nun nihai amacının Filistinlilerin devlet hayalini başlamadan bitirmek olduğunu vurguladı. Bu, sadece bir politik analiz değil, aynı zamanda bölgedeki barış umutlarına indirilmiş ağır bir darbe olarak yorumlanıyor.
Türkiye'nin Duruşu: İnadına Barış Çağrısı
Tam da herkesin birbirine girdiği bir dönemde Türkiye, adeta inat edercesine diplomasi bayrağını yükseklerde tutuyor. Erdoğan'ın altını çizdiği gibi, Ankara için Filistin meselesi sadece bir dış politika konusu değil; insani, ahlaki bir sorumluluk. Bu yaklaşım, uluslararası arenada kimilerince takdirle karşılansa da, kimilerince eleştirilerin hedefi oluyor.
Peki Netanyahu'nun bu taktiği işe yarar mı? Cevap karmaşık. Bir yanda güç gösterileri, diğer yanda masada kalma çabaları... Ortadoğu'nun bu çetrefilli denkleminde Türkiye, farklı bir kulvar açmaya çalışıyor gibi görünüyor. Belki de barışa giden yol, tam da bu inatçı diplomasiden geçiyordur—kim bilir?
Bölgesel Dengeler ve Gelecek Senaryoları
Ortadoğu dediğiniz yer, bir satranç tahtasına benzer; her hamle, bir sonrakini zorunlu kılar. Erdoğan'ın bu çıkışı, sadece İsrail-Filistin meselesine değil, tüm bölgesel dengeye dair bir uyarı niteliğinde. Eski statükolar çatırdıyor, yeni ittifaklar—veya ayrışmalar—kapıda.
Türkiye'nin buradaki rolü ise oldukça kritik. Hem bölgesel bir güç olarak hem de tarihsel bağlarıyla, arabuluculuk kapasitesi her zaman gündemde. Ancak Netanyahu yönetiminin son hamleleri, bu kapasitenin önüne görünmez duvarlar örüyor. Sonuç? Daha fazla gerilim, daha az diyalog—ne yazık ki.
Kısacası, Erdoğan'ın sözleri sadece bir eleştiriden ibaret değil. Adeta bir ayna tutuyor bölgeye ve dünyaya. Filistin'in kaderi, hepimizin ortak vicdanında yer eden bir mesele olarak varlığını sürdürüyor. Ve Türkiye, bu vicdanın sesi olmaya devam edecek gibi görünüyor.