
Doha'nın yoğun diplomatik trafiğine sahne olan koridorlarında adeta bir insanlık sınavı yaşanıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kez farklı bir misyonla bölgedeydi - susanların sesi olmak.
Aslında hiçbir uluslararası buluşmanın rutin akışına sığmayacak kadar acil bir gündem vardı masada. İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü ve artık katliam boyutlarını aşan saldırıları, her dakika yeni bir insanlık trajedisine sahne oluyordu.
Diplomasinin Kalbinin Attığı Önemli Görüşmeler
Erdoğan'ın ilk durağı, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ile gerçekleştirdiği ikili görüşmeler oldu. İki liderin yüz ifadelerindeki ciddiyet, konunun ne kadar hayati olduğunu anlatmaya yetiyordu adeta.
Şeyh Temim'in ofisinden çıkan resmi açıklamalar her zamanki diplomatik dilin ötesine geçmişti. "Ortak endişeler" ifadesi aslında durumun vahametini özetliyordu. Kimi zaman diplomasi, söylenmeyenlerle konuşur ya, bu da öyle bir andı işte.
BM Genel Sekreteri'ne Acil Çağrı
António Guterres'le yapılan görüşme ise bambaşka bir boyut getirdi zirveye. Erdoğan'ın "acil ve kalıcı ateşkes" vurgusu, odadaki herkesin içinden geçeni haykırıyordu sanki.
Birleşmiş Milletler'in bu konuda daha etkin rol alması gerektiği konusunda fikir birliği vardı. Ancak şunu da unutmamak lazım: BM'nin Filistin meselesindeki tarihsel tavrı maalesef pek iç açıcı değil.
İnsani Yardım Köprüsünün Can Suyu
Görüşmelerde en çok öne çıkan konulardan biri de insani yardımların kesintisiz ulaştırılması meselesiydi. Gazze'deki durumun içler acısı hali, acilen harekete geçilmesini zorunlu kılıyordu.
Mısır'la yapılan görüşmelerde Refah Sınır Kapısı'nın sürekli açık tutulması gündeme geldi. Burası adeta Gazze'nin nefes borusuydu çünkü. Nefes alamayan bir halkın trajedisini anlatmaya kelimeler yetmez.
Türkiye'nin bölgeye yönelik insani yardımları zaten devam ediyordu ama bu sefer işin boyutu çok daha farklıydı. Uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekiyordu - hem de dün değil, şimdi!
Siyasi Çözüm Arayışları ve İki Devletli Vizyon
Erdoğan'ın üzerinde özellikle durduğu bir nokta daha vardı: kalıcı barış için siyasi çözüm. İki devletli formül aslında herkesin kabul ettiği ama bir türlü hayata geçiremediği bir hayaldi adeta.
1967 sınırlarına dayalı bağımsız Filistin devleti... Kimileri için ütopik bir hayal, kimileri içinse insanlığın borcuydu. Peki ya Gazze'de ölen çocuklar? Onlar için artık çok geçti belki ama hala umudu olanlar için değil.
Türkiye'nin Bölgesel ve Küresel Etkisi
Bu zirve aslında Türkiye'nin bölgedeki yapıcı rolünü bir kez daha gösterdi. Aktif diplomasi denince akla gelen ilk ülkelerden biri olmamız boşuna değil.
Erdoğan'ın gündemi belirleme kapasitesi ve insan hakları konusundaki kararlı duruşu, Türk dış politikasının olmazsa olmazı. Bazen sert, bazen yapıcı ama her zaman insani - işte Türkiye'nin denge politikası.
Sonuç olarak, Katar'daki bu kritik zirve sadece bir diplomatik buluşma değildi. İnsanlığın vicdan muhasebesiydi adeta. Dünya liderlerinin Gazze'de olup bitenlere kayıtsız kalamayacağını gösteren önemli bir adım.
Peki ya sonra? Diplomasi bazen yavaş işler ama Gazze'de zaman hızla tükeniyor. Umuyoruz ki bu görüşmeler, somut adımlara dönüşür ve Filistin halkı için bir umut ışığı olur.