Tam da dünya siyasetinin en hareketli günlerinden birinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan telefonun başına geçti ve uluslararası arenada adeta bir diplomasi fırtınası estirdi. Kimlerle mi görüştü? ABD Başkanı Joe Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve daha niceleri...
Öyle sıradan bir 'hal hatır sorma' değildi bu. Gündemde iki kritik dosya vardı: İsveç'in NATO üyelik süreci ve Filistin'deki son durum. Sanki dünya liderleri arasında görünmez bir tel örgü varmışçasına, her görüşmede bu konular masaya yatırıldı.
NATO Genişlemesinde Son Durum
İsveç meselesi -hani şu Kuzey'in o soğuk ama bir o kadar da sıcak gündem olan ülkesi- Erdoğan-Biden görüşmesinin ana gündem maddesiydi. Türkiye'nin güvenlik endişeleri, terörle mücadele konusundaki hassasiyetleri... Tüm bunlar masaya yatırıldı. Biden'ın ne dediği tam olarak belli değil ama Erdoğan'ın duruşu net: "Güvenlik kaygılarımız giderilsin, o zaman yol alırız."
Macron'la yapılan görüşmede ise ikili ilişkilerden küresel meselelere uzanan geniş bir yelpaze vardı. Fransa-Türkiye ilişkileri bazen inişli çıkışlı olsa da, iki liderin diyaloğu her zaman ilgi çekici olmuştur.
Filistin'deki İnsani Dram
Filistin konusuna gelince... Erdoğan'ın bu meseleye verdiği önem herkesin malumu. Görüşmelerde insani yardımların önündeki engellerin kaldırılması, bölgede kalıcı barışın tesisi için atılması gereken adımlar konuşuldu. Sanki telefon hatlarında insani dramın ağırlığı hissediliyordu.
Bu diplomasi trafiği aslında şunu gösteriyor: Türkiye, uluslararası arenada 'arabulucu' kimliğiyle öne çıkıyor. Doğu ile Batı arasında köprü vazifesi gören, her iki tarafın da dinlemek zorunda olduğu bir ses.
Peki ya sonrası? Bu yoğun diplomatik trafiğin somut çıktıları ne olacak? İsveç NATO'ya ne zaman tam üye olacak? Filistin'de insani durum düzelecek mi? Tüm bu soruların cevapları önümüzdeki günlerde belli olacak. Ama şu kesin: Türkiye, dünya siyasetindeki ağırlığını hissettirmeye devam ediyor.
Bu arada -biraz da insani tarafından bakalım- düşünün, bir Cumhurbaşkanı için telefon görüşmeleri ne kadar yorucu olmalı. Farklı dil, farklı kültür, farklı siyasi anlayışlar... Hepsiyle aynı masada oturmasanız da aynı hatta konuşmak zorundasınız. Diplomasi işte böyle bir şey!