
Eylül ayı, Türk dış politikasında adeta bir fırtına gibi esecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılacağı uluslararası zirveler, Türkiye'nin küresel arenadaki etkin rolünü bir kez daha gözler önüne serecek.
New York'ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu... Evet, orası tam bir diplomatik satranç tahtasına dönüşecek. Erdoğan'ın buradaki konuşması, tüm dünyanın nefesini tutarak izleyeceği bir ana sahne olacak. Gazze meselesi ise bu sahnenin en can alıcı repliği.
Gazze: Diplomasinin Kalbindeki Yara
Filistin meselesi -hepinizin bildiği gibi- Türkiye'nin dış politika vizyonunda her daim öncelikli bir yere sahip oldu. Erdoğan'ın bu konudaki kararlı duruşu, uluslararası camiada hem takdir topluyor hem de tartışmalara yol açıyor. Ama o, bildiğini okumaya devam ediyor.
BM Genel Kurulu'nda yapacağı kapsamlı konuşmada Gazze'deki insani krize dikkat çekecek olması, Türkiye'nin insani diplomasideki liderlik iddiasını bir kez daha perçinleyecek. Sadece konuşmakla kalmayacak, somut adımların da altını çizecek.
Küresel İttifak Arayışı
New York'taki temaslar sırasında Erdoğan'ın öncelikli hedeflerinden biri de Gazze konusunda uluslararası bir mutabakat oluşturmak olacak. Bu hiç de kolay bir iş değil - uluslararası diplomasinin dikenli yollarında ilerlemek gerekiyor. Ama Türkiye, bu zorlu yolculukta yalnız yürümüyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği üyesi ülkelerle yapılacak ikili görüşmeler, adeta bir diplomatik dayanışma örneği sergileyecek. Ortak akıl arayışı, bölgesel barış için hayati önem taşıyor.
Türkiye'nin Bölgesel Etkisi: Yumuşak Gücün Sert Yüzü
Ankara'nın son dönemdeki diplomatik hamleleri, aslında oldukça dikkat çekici. Bölgesel sorunlara getirdiği çözüm önerileri ve arabuluculuk girişimleri, Türkiye'nin yumuşak gücünü gözler önüne seriyor. Gazze konusundaki ısrarı ise bu gücün adeta sert yüzü.
Erdoğan'ın zirve öncesi yaptığı hazırlıklar, Türkiye'nin dış politika ekibinin ne denli titiz çalıştığını gösteriyor. Her detayın önceden düşünüldüğü, her olası senaryonun masaya yatırıldığı bir hazırlık süreci... Diplomasinin görünmeyen yüzü işte tam da bu.
Sonuç olarak, Eylül ayı Türk diplomasisi için kritik bir dönüm noktası olacak. Gazze'deki insani dramı uluslararası arenaya taşıma çabaları, Türkiye'nin bölgesel ve küresel politikadaki etkin rolünü bir kez daha kanıtlayacak. Dünya liderlerinin bu çağrıya nasıl yanıt vereceği ise hepimizin merakla beklediği bir soru işareti olarak kalacak.