
AK Parti'nin sözcülük koltuğundan yükselen ses bu kez oldukça gür çıktı. Ömer Çelik, adeta diplomatik bir fırtına koparan o kıyaslamaya karşı ağzının payını verircesine konuştu. "Cumhurbaşkanımızla Netanyahu'yu aynı kefeye koymak" diyor Çelik, "akla ziyan bir çarpıtmanın ta kendisi."
Hani bazı karşılaştırmalar vardır, insanın tüylerini diken diken eder ya... İşte tam da öylesi bir durumla karşı karşıyayız. Çelik'in ifadeleri öyle sıradan bir siyasi tepkinin çok ötesinde, adeta bir reddiye niteliğinde.
"Bu Kıyaslama Bir İftiradan İbarettir"
Şu cümleler particularly çarpıcı: "Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın uluslararası arenada sergilediği duruşla, İsrail Başbakanı'nın politikalarını yan yana getirmek - ki getirenler oldu ne yazık ki - bizatihi bir hakaret sayılmalı." Çelik'in ses tonundaki o öfke, kelimelere yansımış gibiydi sanki.
Peki neden bu kadar sert? Aslında cevap Filistin'de yaşanan insanlık dramında yatıyor. AK Parti Sözcüsü'nün altını çizdiği nokta şu: Türkiye'nin Filistin politikasıyla İsrail'in işgalci tutumu arasında dağlar kadar fark var. Hatta dağlar bile az kalır bu farkı anlatmaya.
Diplomasinin İnce Çizgisi
Uluslararası ilişkilerde bazen kelimeler silahtan daha keskin olabiliyor. Çelik'in bu çıkışı, Türkiye'nin bölgedeki duruşunu netleştiren bir manifesto gibi. "Biz" diyor adeta, "zalimle mazlumu bir tutan zihniyete asla prim vermeyiz."
Ortadoğu'nun kanayan yarasına dair Ankara'nın pozisyonu bir kez daha belli oldu. İsrail'in Filistin'deki uygulamalarına yönelik eleştiriler sertleşirken, Türkiye'nin tutumu da şekilleniyor. Çelik'in sözleri bu anlamda bir dönüm noktası sayılabilir.
Sonuçta? Diplomasi denen o ince sanat, bazen böyle sert çıkışları gerektiriyor. Ömer Çelik de tam olarak bunu yaptı - Türkiye'nin red çizgisini bir kez daha çizdi, hem de kalın harflerle.