
Uluslararası diplomasi sahnesi yine hareketleniyor—ve bu sefer işin içinde Türkiye de var. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, beklenmedik bir açıklamayla gündemi altüst etti. Daha dün, olası bir Trump-Putin-Zelenskiy üçlü zirvesinden söz ediliyordu; bugünse masaya yeni bir isim daha ekleniyor: Recep Tayyip Erdoğan.
Macron, Financial Times gazetesine verdiği demeçte—neredeyse şaşkınlık yaratacak bir doğallıkla—Türkiye'nin de katılacağı genişletilmiş bir görüşmeden yana olduğunu dile getirdi. "Türkiye kritik bir aktör," diye ekliyor. "Bölgesel dengeleri anlamak ve kalıcı bir çözüm üretmek için Ankara'nın sesine ihtiyacımız var."
Zirve Trafiği: Kim Nerede Duruyor?
Önceki günlerde, Amerikan seçimlerinin gölgesinde, Donald Trump'ın tekrar Beyaz Saray'a dönme ihtimali diplomasiyi hareketlendirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın Ukrayna savaşını sonlandırabileceğine dair—belki biraz fazla iyimser—açıklamalar yaptı. Tabii Kiev tepkisiz kalmadı. Zelenskiy, "dışarıdan dayatılan hiçbir çözümü kabul etmeyeceğiz" diyerek pozisyonunu netleştirdi.
Ve işte tam bu noktada Macron devreye girdi. Sanki satranç tahtasında beklenmedik bir at hamlesi yapar gibi—Türkiye'yi uluslararası müzakere masasına davet etti. Fransa'nın bu hamlesi, aslında, Avrupa'nın Doğu'daki en istikrarlı müttefikine duyduğu güvenin de bir göstergesi.
Türkiye'nin Rolü: Köprü mü, Taraf mı?
Ankara son aylarda hem Moskova hem Kiev nezdinde—bir hayli—aktif bir diplomasi yürütüyor. İstanbul'daki görüşmeler, tahıl koridoru müzakereleri ve ara buluculuk girişimleri… Tüm bunlar, Türkiye'yi Ukrayna krizinde—kimine göre—vazgeçilmez bir oyuncu haline getirdi.
Peki ya şimdi? Macron'un bu çağrısı, Türkiye'ye yeni bir sorumluluk yüklüyor. Rusya ile—dolaylı da olsa—diyalogu sürdüren, NATO üyesi ve—aynı zamanda—Karadeniz'deki varlığıyla denge unsuru olan bir ülke olarak Türkiye, belki de en kritik ara buluculuk rolünü üstlenecek.
Tabii henüz resmi bir teklif yok. Macron "Türkiye'nin de dahil olmasını istiyoruz" dedi, ancak bu isteğin nasıl bir forma bürüneceği—açıkçası—belirsiz. Dörtlü bir zirve mi? Beşli bir genişletilmiş format mı? Ya da—belki de—çok taraflı bir konferans?
Diplomatik kaynaklar, Türkiye'nin böyle bir çağrıyı—şüphesiz—olumlu karşılayacağını söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, defalarca "savaş değil, barış" vurgusu yaptı. Ukrayna'da süren çatışmaların durması ve—en nihayetinde—kalıcı bir ateşkes için Ankara'nın yeniden devreye girmesi, kimseyi şaşırtmaz.
Öte yandan—Washington'daki seçim süreci—her şeyi etkileyebilir. Trump başkan olursa diplomasi masasının şekli değişir. Putin'in—şimdiden—Trump'a olumlu atıflar yapması tesadüf değil. Avrupa ise—özellikle Fransa ve Almanya—ABD'nin Ukrayna politikasının yumuşamasından endişeli.
Kısacası—diplomasinin yeniden ısındığı şu günlerde—Türkiye, beklenmedik bir şekilde—yeniden merkezde. Macron'un attığı tweet'ler, açıklamalar, röportajlar… Hepsi aynı yöne işaret ediyor: Türkiye olmadan—bu denklem—çözülmez.