Telefonun diğer ucundaki ses tanıdıktı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'la gerçekleştirdiği o kritik görüşmede adeta zamanın ruhunu yakalıyordu. Ortadoğu'nun kanayan yarası Gazze'deki son durum, iki liderin gündeminin en can alıcı maddesiydi.
Şu sıralar diplomasi koridorlarında dolaşan en acil konu ne mi? Tabii ki ateşkes müzakereleri. Yılmaz, Türkiye'nin bu konudaki aktif ve yapıcı rolünü bir kez daha vurguladı. Sanki dünya liderleri arasında görünmez ipler örüyordu.
Bölgenin Kaderini Etkileyecek Görüşme
Görüşme sadece Gazze'yle sınırlı kalmadı - ki zaten o bile başlı başına önemli bir mesele. İki devlet adamı, Doğu Akdeniz'deki son gelişmeleri de masaya yatırdı. Bölgede değişen dengeler, enerji arayışları, güvenlik endişeleri... Hepsi tek tek ele alındı.
Aslında düşününce, bu tür görüşmeler sadece resmi protokollerden ibaret değil. İnsan bazen merak ediyor, acaba o telefon konuşmalarında neler konuşuluyor? Hangi endişeler, hangi umutlar paylaşılıyor? Yılmaz ve Tatar'ın görüşmesi işte tam da bu sorulara cevap niteliğindeydi.
Türkiye'nin Bölge Diplomasisindeki Aktif Rolü
Türkiye son dönemde -hemen söyleyeyim- bölge meselelerinde inanılmaz aktif bir diplomasi yürütüyor. Yılmaz'ın da altını çizdiği gibi, Ankara sadece izleyici değil, tam anlamıyla oyun kurucu bir aktör. Gazze'de kalıcı barış için verilen mücadele, Kıbrıs meselesindeki tarihi pozisyon... Hepsi birbiriyle bağlantılı aslında.
Ve Tatar'ın görüşmedeki vurgusu oldukça manidardı: Türkiye'nin bölgedeki istikrar arayışına tam destek. Bu, sadece sıradan bir dayanışma ifadesi değil, stratejik bir ortaklığın tezahürüydü.
Görünen o ki, Doğu Akdeniz'deki diplomatik trafik iyice yoğunlaşacak. Yılmaz ve Tatar'ın bu görüşmesi, önümüzdeki günlerde daha sık duyacağımız benzer temasların sadece başlangıcı. Bölgenin kaderi, tam da bu masa başı görüşmelerinde şekilleniyor çünkü.