Batı'nın Borç Kıskacı: Yeni Bir Finansal Fırtına Kapıda mı?
Batı'nın Borç Kıskacı: Finansal Fırtına Kapıda

Dünya ekonomisinin lokomotifi sayılan gelişmiş ülkeler, adeta bir borç bataklığının içinde debelenip duruyor. Rakamlar gerçekten de göz korkutucu: Gelişmiş ekonomilerin toplam borç stoku, küresel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 110'una dayanmış vaziyette. Bu, tarihte görülmemiş bir seviye.

Peki bu ne anlama geliyor? Aslında basitçe söylemek gerekirse, dünyanın en zengin ülkeleri, ürettiklerinden çok daha fazlasını harcıyor. Ve bu durum sürdürülebilir görünmüyor. Ekonomistlerin sesi giderek yükseliyor; 'Dikkat, fırtına bulutları toplanıyor' diye uyarıyorlar.

Pandemi ve Savaşın Ağır Faturası

Bu borç birikiminin arkasında yatan nedenler karmaşık elbette. COVID-19 pandemisiyle mücadele için açılan cepheler, ardından gelen tedarik zinciri krizleri ve en sonunda Rusya-Ukrayna savaşının enerji ve gıda fiyatları üzerinde yarattığı şok... Tüm bu faktörler, hükümetleri tarihi mali paketler açmaya zorladı. Parayı basmak kolaydı ama geri ödemek o kadar da değil.

Faiz oranlarındaki artış ise işin tuzu biberi oldu. Merkez bankaları enflasyonla savaşmak için faizleri yükseltirken, bu yüksek borcun faiz maliyeti de katlanarak arttı. Yani borcun hem anaparası hem de faizi şişmeye devam ediyor. İnsan ister istemez soruyor: Bu kısır döngü nereye kadar sürecek?

Gelişmekte Olan Ülkeler de Risk Altında

Aslında asıl korkulan, batıdaki bu borç krizinin domino etkisi yaratması. Gelişmiş ekonomilerde bir sıkıntı yaşanırsa, bu durumdan en çok gelişmekte olan ülkeler etkilenecek. Yatırımcılar riskten kaçınmaya başladığı anda, sermaye bu ülkeleri hızla terk edebilir. Bu da onların para birimlerinde çöküşe, borçlanma maliyetlerinde fırlamaya ve nihayetinde derin bir ekonomik durgunluğa yol açabilir.

Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kuruluşların uyarıları giderek daha acil bir ton kazanıyor. 'Politika yapıcılar harekete geçmeli' çağrıları yapılıyor. Ancak siyasi iradenin, popülist tedbirler yerine acı ama gerekli olan mali disiplin önlemlerini alacak cesareti göstermesi kolay değil. Hele ki seçimlerin yaklaştığı bir dönemde.

Sonuç olarak, dünya ekonomisi ince bir buz üzerinde yürüyor gibi görünüyor. Geçmişte yaşanan 2008 krizi gibi olayların tekrarlanma ihtimali, birçokları için kabus senaryosu. Umarım yanılıyoruzdur ama veriler pek de iç açıcı sinyaller vermiyor. Önümüzdeki aylar, küresel ekonominin kaderi açısından kritik önem taşıyacak.