Dünya, enerji konusunda adeta bir devrimin eşiğinde. Öyle ki, açık denizlerde kurulan rüzgar türbinlerinin toplam kapasitesinin 2030 yılına kadar tam üç kat artması bekleniyor. Bu, küresel enerji piyasasında gerçek bir deprem etkisi yaratacak gibi görünüyor.
Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi'nin (GWEC) yayınladığı son rapor, aslında her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Mevcut verilere göre, dünya genelinde açık deniz rüzgar enerjisi kapasitesi 2023 sonu itibarıyla 75 gigavat seviyesine ulaşmış durumda. Ancak işin ilginç yanı, bu rakamın önümüzdeki altı yıl içinde inanılmaz bir sıçrama yapacağı.
Peki Bu Büyümenin Arkasında Ne Var?
Aslında birden fazla faktör var. Hükümetlerin temiz enerjiye yönelik taahhütleri, teknolojideki baş döndürücü ilerlemeler ve maliyetlerin hızla düşmesi... Tüm bunlar, açık deniz rüzgar enerjisini giderek daha cazip hale getiriyor. Üstelik sadece Avrupa ve Çin değil, Amerika Birleşik Devletleri ve Asya-Pasifik bölgesindeki birçok ülke de bu yarışa hızla dahil oluyor.
GWEC Başkanı Rebecca Williams konuya ilişkin yaptığı açıklamada oldukça net konuştu: "Açık deniz rüzgar enerjisi artık niş bir pazar olmaktan çıktı. Küresel enerji dönüşümünün merkezinde yer alıyor." Williams'ın bu sözleri, sektörün geldiği noktayı özetler nitelikte.
Türkiye Bu Trendi Kaçırmamalı
Peki ya Türkiye? Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz, aslında bu konuda doğal bir avantaja sahip. Ege ve Karadeniz kıyı şeritleri, rüzgar enerjisi potansiyeli açısından oldukça zengin bölgeler. Enerji uzmanları, Türkiye'nin bu fırsatı değerlendirmek için hızlı adımlar atması gerektiğini söylüyor.
Bir enerji analistine göre, "Türkiye'nin açık deniz rüzgar enerjisi macerası henüz emekleme aşamasında. Ancak doğru politikalar ve yatırımlarla önümüzdeki on yıl içinde bu alanda önemli bir oyuncu haline gelebiliriz." Gerçekten de, mevcut karasal rüzgar tecrübemiz, bu alanda atılım yapmamız için sağlam bir altyapı sunuyor.
Zorluklar da Yok Değil Tabii
Her güzel projede olduğu gibi, bu alanda da bazı engeller var. Deniz tabanına kurulum yapmanın getirdiği teknik zorluklar, yatırım maliyetleri ve çevresel etki değerlendirmeleri... Tüm bunlar, projelerin hayata geçirilme sürecini etkileyebiliyor. Ama görünen o ki, dünya bu zorlukları aşmak için gereken iradeyi göstermeye hazır.
Önümüzdeki yıllarda, denizlerimizde yükselen rüzgar türbinlerini görmek hiç de sürpriz olmaz. Hem enerji bağımsızlığı hem de çevre dostu bir gelecek için -bana kalırsa- bu yatırımlar kaçınılmaz görünüyor.