
Tam da şu günlerde, denizlerimizdeki haklarımız konusunda kafalarda soru işareti bırakmayacak netlikte bir mesaj geldi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un yaptığı açıklama, adeta bir ihtar gibiydi. 'Mavi Vatan' tabirinin altını bir kez daha dolgunca çizdi.
Şöyle bir düşünün: Doğu Akdeniz'in o dalgalı suları, Ege'nin masmavi enginliği... Buralar sadece coğrafi terimler değil, bizim geleceğimizin sigortası adeta. Altun'un dediği gibi, 'ülkemizin denizlerdeki hak ve menfaatlerini korumak' meselesi, pazarlık konusu bile olamaz. Bu, olmazsa olmazlarımızdan.
Dış Politikanın Değişmez Maddesi
Konuşmanın satır aralarını okumak lazım biraz da. Anlaşılan o ki, dış politika gündemimizin en tepesinde, bu mesele sapasağlam duruyor. Kıta sahanlığı, deniz yetki alanları derken, aslında millet olarak topyekün sahip çıkmamız gereken bir mevzudan bahsediyoruz. Zaten öyle olmasaydı, bu kadar keskin ve net ifadeler kullanılır mıydı?
Ha, unutmadan - bu işin bir de diplomasi ayağı var tabii. Masada güçlü olmak, sözünüzün dinlenmesini sağlamak... Altun'un vurguladığı gibi, 'haklı davamızı en etkili şekilde anlatmak' da ayrı bir maharet istiyor. Yoksa gücünüz olsa bile, doğru düzgün ifade edemezseniz, havada kalır.
Gözümüz Gibi Bakmaya Devam
Peki ne olacak bundan sonra? Anlaşılan o ki, aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. 'Gözümüz gibi bakacağız' sözü boşuna söylenmiş bir laf değil. Denizlerdeki varlığımızı sürdürmek, haklarımızdan en ufak bir taviz vermemek... Bu, nesiller boyu sürecek bir yolculuğun ta kendisi.
Son tahlilde, bu açıklama aslında herkese bir mesaj niteliğinde. Hem içeride hem dışarıda. Denizlerdeki mavi bayrağımızın her daim dalgalanacağını bir kez daha hatırlattı. Gerisi, Türkiye'nin azmi ve kararlı duruşuna kalmış.