Hava bugünlerde oldukça gergin. Öyle ki, her nefes alışımızda Ortadoğu'nun o bildik ateşi hissediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün akşam saatlerinde yaptığı o kritik açıklamayla adeta bir şimşek çaktırdı.
"Biz" dedi, sesinde o tanıdık kararlılıkla, "İsrail'i durduracak güce sahibiz." Cümle kısa ama anlamı koskoca. Sanki bir bardak suya düşen mürekkep gibi dağılıveriyor etrafa.
Diplomasinin Sessiz Dilinden Askerî Uyarıya
Aslında Ankara'da son günlerde hummalı bir diplomasi trafiği var. Kimler geliyor, kimler gidiyor. Fakat Erdoğan'ın kelimeleri, bu diplomasi dansının ötesine geçiyor. Doğrudan ve net. "Gerekirse" diye ekliyor, "askerî kapasitemizle de gerekeni yaparız."
Bu sözler boşuna değil. Türkiye artık bölgede sadece ekonomik değil, askerî olarak da ciddi bir ağırlığa sahip. İnsan ister istemez düşünüyor: Acaba bu bir blöf mü, yoksa gerçekten masada olmayan seçenekler mi konuşuluyor?
Uluslararası Topluma Sessizlik Eleştirisi
Erdoğan'ın öfkesi sadece İsrail'e değil. Asıl kızgınlığı, uluslararası toplumun ikiyüzlü sessizliğine. "Batı" diyor, "Filistin'de akan kanı görmezden geliyor." O meşhur Birleşmiş Milletler masalarında alınan kararların hiçbir işe yaramadığını ima ediyor. Haklı mı? Sanırım çoğumuz aynı şeyi düşünüyoruz.
Şimdi bekleyip göreceğiz. Diplomasi mi, yoksa daha sert yaptırımlar mı? Türkiye'nin hamleleri, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirebilir. Sonuçta bu coğrafyada sözün bittiği yerde, bazen eylemler konuşmaya başlar.
