Gözler bir kez daha Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından çıkacak kelimelere dikildi. O, her zamanki kararlı duruşuyla, meselenin ne kadar ciddi olduğunu hatırlattı adeta. PKK'nın Suriye kolu olan YPG'ye ve onların arkasındaki güçlere seslendi. Aman ha, dedi. Bölgemizde, sınırlarımızın hemen ötesinde bir karmaşa çıkarma peşinde koşanlara asla, ama asla fırsat tanımayacağız.
Bu, boş bir tehdit değil. Türkiye'nin terörle mücadelede sergilediği azmin, son derece somut bir yansıması. Erdoğan'ın kelimeleri, adeta bir kayayı andırıyordu; sert, sağlam ve oldukça net. Terör örgütünün bölgedeki varlığını meşru gösteren hiçbir girişimin, hangi devletten gelirse gelsin, kabul edilemeyeceğinin altını bir kez daha çizdi. Diplomasi masasında da, sahada da gereken her türlü adımın atılacağı mesajı, tüm dünyaya iletildi.
Peki ya sonra? Bu uyarılar, sadece söylemden mi ibret kalacak? Hiç sanmıyorum. Türkiye, geçmişte olduğu gibi, ulusal güvenliğini tehdit eden her unsura karşı en sert şekilde karşılık verme iradesinden vazgeçmeyecek. Zira bu, bir varoluş meselesi. Sınırların güvenliği, milletin birliği ve devletin bekası söz konusu oldu mu, Türkiye'nin ne yapabileceğini hepimiz biliyoruz.
Erdoğan'ın bu çıkışı, aynı zamanda uluslararası topluma da bir çağrı. Terörle mücadelede çifte standarda, ikiyüzlü politikalara artık son verilmeli. Kim olursa olsun, terörü destekleyen, ona kılıf uydurmaya çalışan herkes, bu net tavrın muhatabı olacak. Sonuç olarak, mesaj oldukça açık: Oyuna gelmek yok, pazarlık da yok.
