Vallahi, şu son günlerde Ortadoğu'da olup bitenlere baktığımda içimde tarifsiz bir endişe var. Salih Tuna'nın o çarpıcı açıklamalarını okurken, 'Evet, haklı' demekten kendimi alamadım. Durum gerçekten vahim.
Tuna'nın dediği gibi, İsrail'le aramızdaki gerilim hiç bu kadar tırmanmamıştı. Sanki her an her şey olabilirmiş gibi bir hava var. İnsan ister istemez 'Acaba?' diye düşünmeden edemiyor.
Kritik Uyarılar ve Diplomasinin Sınırları
Şimdi, şöyle bir düşünün: Diplomasi denen şey aslında ince bir ipteki cambazlık gibi. Bir yanlış adım, bir yanlış söz... ve her şey altüst olabilir. Tuna'nın vurguladığı nokta tam da bu işte. Diplomatik kanalların tıkanmak üzere olduğunu söylüyor ki, bu gerçekten ürkütücü.
Peki ne oluyor da durum bu hale geliyor? Aslında cevap basit: Güven bitti. Taraflar birbirine inanmıyor artık. Bu da her küçük kıvılcımın yangına dönüşme riskini katbekat artırıyor.
Bölgedeki Gerginlik Artıyor
Ortadoğu zaten bildiğiniz gibi bir barut fıçısı. Son dönemde yaşananlar ise bu fıçıya sürekli yeni barutlar eklemekten başka bir işe yaramıyor. Tuna'nın da dediği gibi, 'savaş ihtimalini ilk kez bu kadar yakın görüyorum' sözü boşuna değil.
Şu anki durum, iki rakip boksörün ringde son raunda girmesi gibi. Herkes yorgun, herkes sinirli ve bir sonraki yumruk ne getirir bilinmez. Aslında kimse savaş istemiyor ama kimse de geri adım atmıyor. İşte tüm mesele bu.
Peki Ya Sonrası?
Böyle bir savaşın kimseye faydası olmaz. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama bazen mantık değil, duygular galip geliyor maalesef. Tuna'nın uyarılarını ciddiye almakta fayda var çünkü o, bu coğrafyayı iyi tanıyan bir isim.
Sonuç olarak, önümüzdeki günler kritik. Diplomasi masasında olup bitenler, attığımız her adım, söylediğimiz her söz çok önemli. Umarım akıl ve sağduyu galip gelir de bu karanlık bulutlar dağılır.
Yoksa... gerisini siz düşünün artık.