Olaylı geçen günlerde, Nobel Barış Ödülü Komitesi'nin gündeme gelen tartışmalı kararı, Amerikalı Müslümanların en köklü sivil toplum kuruluşlarından CAIR'den sert bir yanıt buldu. Durum gerçekten karmaşık bir hal almış durumda - tıpkı bir yaz günü aniden bastıran sağanak yağmur gibi.
CAIR'in İcra Direktörü Nihad Awad'ın ağzından dökülen sözler, adeta bir tokat gibi çarptı vicdan sahibi herkese. "İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar karşısında bu ödülün verilmesi düşüncesi, barış idealine yapılmış en büyük hakarettir" diyor Awad. Ve haklı değil mi sanki?
Nobel'in Ruhu mu Ölüyor?
Awad'ın sözlerinin altını çizdiği nokta şu: Nobel Barış Ödülü tarihsel olarak barış, insan hakları ve uluslararası hukukun savunucularını onurlandırmak için verildi hep. Ancak son dönemdeki gelişmeler - özellikle de İsrail-Filistin meselesinde - bu ruhun zedelendiğine işaret ediyor. Tıpkı eski bir dostunuzun artık tanıyamadığınız birine dönüşmesi gibi.
CAIR'in açıklamasında vurguladığı üzere, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonları sırasında yaşananlar uluslararası toplumun gözleri önünde cereyan etti. BM verilerine göre binlerce sivil hayatını kaybetti, yüz binlercesi evsiz kaldı. Bu koşullar altında böyle bir ödül tartışmasının gündeme gelmesi, Awad'a göre "ahlaki bir çöküşün göstergesi".
Peki Ya Çözüm?
CAIR'in talebi net: Nobel Barış Ödülü Komitesi derhal toplanmalı ve bu skandal kararı yeniden değerlendirmeli. Kuruluş, komite üyelerini insan hakları ihlallerini görmezden gelmemeye ve ödülün orijinal amacına sadık kalmaya çağırıyor.
Aslında mesele sadece bir ödül meselesi değil. Burada konuşulan, dünya kamuoyunun vicdanı ve uluslararası hukukun geleceği. CAIR'in bu çıkışı, sadece Amerikalı Müslümanların değil, tüm insanlığın sesi olma çabası gibi görünüyor.
Sonuçta, barış ödüllerinin gerçek anlamını yitirmesi, hepimizin kaybı değil mi? Belki de CAIR'in bu cesur çıkışı, Nobel Komitesi'ne beklenen uyanış için bir fırsat sunacak. Kim bilir...