
New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda adeta tarih yazıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması, salondaki delegeleri derinden sarsacak türdendi. Neredeyse her cümlesi, uluslararası diplomasinin sıradan ritüellerini altüst ediyordu.
Gazze'de yaşanan insanlık trajedisine ilişkin sözleri ise gerçekten yürek burkucuydu. "Bu bir insanlık ayıbıdır" derken sesindeki o titreme, sanırım herkesi etkilemiştir. İsrail'in operasyonlarını "soykırım" olarak nitelemesi, salonda adeta şok etkisi yarattı.
Küresel Adalet Sisteminin Çöküşü
Aslında Erdoğan'ın en çarpıcı tespitlerinden biri, mevcut uluslararası sistemin iflas ettiği yönündeydi. Şöyle diyordu: "BM Güvenlik Konseyi, insanlığın güvenliğini sağlamak bir yana, insanlığın başına bela olmuştur." Oldukça sert ama belki de doğruydu.
Veto yetkisinin adaleti nasıl engellediğini anlatırken, örnekler o kadar nettiki... Filistin halkının çektiği acılar, dünyanın gözü önünde devam ediyor ve kimse etkili bir şey yapamıyor. Bu gerçekten üzücü.
Türkiye'nin Duruşu Netleşiyor
Peki Türkiye bu tablo karşısında ne yapacak? Erdoğan'ın cevabı oldukça net: "Mazlumların sesi olmaya devam edeceğiz." Bu sadece bir söylem değil, somut adımlarla desteklenen bir taahhüt aslında.
Filistin'e yönelik insani yardımlar, diplomatik girişimler, uluslararası platformlardaki aktif tutum... Tüm bunlar, Türkiye'nin söylemle yetinmediğini gösteriyor. Ancak işin zor kısmı, bu mücadelenin devamı.
İşte en can alıcı nokta: "İnsanlığın onurlu yürüyüşüne öncülük edeceğiz." Bu ifade, sıradan bir diplomatik jargonun çok ötesinde. Adeta bir manifesto gibi.
Yeni Bir Küresel Düzen Mümkün mü?
Erdoğan'ın konuşmasındaki en iddialı kısım, mevcut sistemin adaletsizliklerine karşı yeni bir vizyon sunmasıydı. "Adil bir dünya" hayali, belki de birçok devlet başkanının cesaret edemediği bir temaydı.
Ancak şunu sormadan edemiyor insan: Bu kadar köklü değişim gerçekten mümkün olabilir mi? Türkiye gibi orta ölçekli bir güç, küresel sistemde bu denli dönüştürücü bir rol oynayabilir mi?
Cevap, Erdoğan'ın konuşmasının sonlarına doğru saklı gibiydi: "Tarih, adaletten yana olanların yanındadır." Belki de mesele, güç dengelerinden çok, ilkeli duruşla ilgiliydi.
New York'taki o salondan çıkan mesaj açıktı: Türkiye, insanlık onuru için verilen mücadelede sadece izleyici kalmayacak. Aksine, bu mücadelenin ön saflarında yer alacak. Gerçekten etkileyici bir duruştu.