Dünya sahnesinde her şey bir tiyatro oyunu gibi mi ilerliyor? Sanki senaryosu önceden yazılmış, oyuncuları belli, replikleri ezberlenmiş... Filistin'de yaşananlar da ne yazık ki bu trajik oyunun sadece bir perdesi.
İsrail'in son Gazze saldırıları, adeta bir deja vu yaşatıyor insana. Her seferinde farklı bir bahane, her katliam için yeni bir mazeret. 'Kendimizi savunuyoruz' diyorlar, 'terörle mücadele ediyoruz' diyorlar. Peki ya çocuklar? Ya hastaneler? Ya okullar? Onlar da mı 'terör hedefi'?
Uluslararası Sistemin İflası
BM Güvenlik Konseyi'ndeki vetolar, insan hakları örgütlerinin raporları, mahkeme kararları... Hepsi birer kâğıt parçasına dönüşüyor. Adeta bir kâbus gibi - herkes bağırıyor ama kimse duymuyor, herkes görüyor ama kimse müdahale etmiyor.
Batılı ülkelerin ikiyüzlülüğü ise apayrı bir dram. Bir yandan insan haklarından dem vuruyorlar, diğer yandan silah satışları rekor kırıyor. Sanki hayatlar bir borsa malı, insanlık bir pazarlık konusu.
Medyanın Rolü ve Gerçekler
Anaakım medya ne yapıyor peki? Genellikle tek taraflı yayınlar, çarpıtılmış haberler. Gazze'deki çocukların çığlıkları yerine, 'denge' adı altında katliamları meşrulaştıran analizler.
- Ölü sayıları rakamlara indirgeniyor
- Hayatlar istatistiklere dönüşüyor
- Katliamlar 'operasyon' adı altında pazarlanıyor
Oysa her rakamın bir hikayesi var. Her ismin bir yüzü. Anneler, babalar, çocuklar... Hepsi gitti. Geriye sadece fotoğraflar ve anılar kaldı.
Türkiye'nin Duruşu ve Bölge Dinamikleri
Türkiye, bu trajedide net bir tavır sergiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son açıklamaları aslında birçok Müslüman'ın yüreğinden geçenleri dile getiriyor. Ama mesele sadece sözlerle bitmiyor - eylem lazım, somut adımlar lazım.
Bölge ülkeleri arasındaki çıkar çatışmaları ise işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Kimi sessiz kalıyor, kimi sadece kınama yayınlıyor. Oysa Filistin halkı her gün ölüyor. Her gün yaralanıyor. Her gün evsiz kalıyor.
Peki ne yapılmalı? Belki de önce kendi içimizde bir yüzleşme. Belki de önce 'insan' olmanın ne demek olduğunu hatırlamak. Çünkü bugün onların başına gelen, yarın - kim bilir - belki hepimizin başına gelebilir.
Son söz? Artık mazeretlerin değil, insanlığın konuşma zamanı. Rakamların değil, hayatların önemli olduğunu hatırlama vakti. Çünkü her şey bitince geriye ne kalacak? Sadece vicdanlarımız ve yaptıklarımız...