Öyle şeyler yaşadık ki, anlatmakla bitmez. İsrail'in esir kamplarında geçen günler, adeta bir kabustu. İnsanın aklının almayacağı uygulamalara maruz kaldık. Dünyanın gözü önünde, modern zamanlara yakışmayacak vahşetler yaşanıyor.
Bir esir anlatıyor, sesi titreyerek: "Bizi farelerin cirit attığı hücrelere tıkıyorlardı. Temiz hava, güneş görmek nedir unuttuk. Günlerce aç ve susuz bırakıldığımız oldu." Gerçekten de öyleymiş. İnsanlık onurumuz ayaklar altına alınmıştı.
Ölümle Burun Buruna
Ölüm her an yanı başımızdaydı. Kimimiz günlerce tek başına, ışıksız hücrelerde tutulduk. Psikolojik işkencenin boyutları inanılmazdı. Uykuya dalmamıza bile izin vermiyorlardı. Sürekli tehdit altındaydık.
Bir başka esirin sözleri yürek dağlıyor: "Ailemizin haberini alamamak en büyük işkenceydi. Acaba çocuklarım hayatta mı? Eşim nerede? Bunları düşünmek insanı çıldırtıyor."
Sistematik Baskı ve Şiddet
İsrail askerlerinin tutumu tamamen insanlık dışıydı. Sadece fiziksel değil, psikolojik şiddet de sistematik olarak uygulanıyordu. Küçük çocuklar, yaşlılar, kadınlar... Hiç kimse bu zulümden muaf değildi.
- Günlerce aç bırakılıyorduk
- Tıbbi yardım engelleniyordu
- Aile görüşmeleri yasaktı
- Hukuki destek imkansızdı
Bir esir, "Bize hayvan muamelesi yapılıyordu" diye ekliyor. "İnsan olduğumuzu unutturmaya çalışıyorlardı."
Kurtuluş ve Sonrası
Serbest bırakıldığımızda hissettiklerimizi kelimelerle anlatmak mümkün değil. Özgürlüğün ne demek olduğunu bir kez daha anladık. Ama yaşadıklarımızın izleri silinmeyecek. Ruhumuzda derin yaralar açtılar.
Bir esirin dediği gibi: "Dışarı çıktığımızda kendimizi yaşayanlar mezarlığından kurtulmuş gibi hissettik. Ama zihnimiz hala orada."
Uluslararası toplumun bu insanlık dramına kayıtsız kalmaması gerekiyor. Yaşananlar sadece Filistinlileri değil, tüm insanlığı ilgilendiriyor. Çünkü bu, modern çağda yaşanmaması gereken bir trajedi.