Boğaz'ın serin sularına karşı, tarihi bir salonda dünyanın dört bir yanından gelen hukukçular toplanmıştı. İstanbul'da gerçekleşen Gazze Mahkemesi'nin bu son oturumu, gerçekten de nefes kesiciydi. Sanki zamanın ruhu, adaletin sesini duyurmak için oradaydı.
Mahkeme salonunda sunulan belgeler ise yürek burkan cinstendi. Uluslararası hukuk uzmanları, aylar süren titiz çalışmalarının meyvelerini tek tek masaya koyuyorlardı. Her rapor, her belge, insanlığın yüzüne vurulmuş bir tokat gibiydi adeta.
Kanıtlar Konuşuyor: İşlenen Suçların Anatomisi
Sunulan deliller öyle sıradan iddialar değildi. Tam tersine, her biri uluslararası hukukun açık ihlallerini belgeleyen, saatler süren araştırmaların ürünüydü. Sivil yerleşimlere yönelik saldırılar, hastane ve okul bombalamaları, insani yardım konvoylarının engellenmesi... Tüm bunlar artık söylentiden çıkmış, somut kanıtlara dönüşmüştü.
Bir uzmanın ifadesiyle, "Elimizdeki belgeler, uluslararası hukukun nasıl sistematik şekilde çiğnendiğini gösteriyor." Gerçekten de öyleydi. Rakamlar, fotoğraflar, tanık ifadeleri - hepsi aynı acı gerçeğe işaret ediyordu.
Mahkemenin Tarihi Önemi
Bu davayı diğerlerinden farklı kılan neydi peki? Bence, vicdan sahibi her insanın sesi olma iddiasıydı. İstanbul'daki bu girişim, sadece hukuki bir süreç değil, aynı zamanda insanlığın ortak vicdanının tezahürüydü.
Sonuçta, dünya sahnesinde bazen adalet ağır ilerler. Ama şunu unutmamak lazım - tarih, hakikatin peşinden koşanları her zaman hatırlar. İstanbul'daki bu mahkeme de işte o hatıralardan biri olarak kalacak.
Nihai oturumda sunulan raporların tamamı, ilgili uluslararası kurumlara iletilecek. Belki bugün hemen sonuç alınamayacak, fakat emin olun bu belgeler bir gün mutlaka hesap sormak için kullanılacak. Çünkü gerçek, eninde sonunda su yüzüne çıkar.
