
Gazze... Adını her duyduğumuzda yüreğimizin sıkıştığı o topraklarda, zaman adeta acıdan donmuş gibi. Son yirmi dört saat, bu unutulmaz trajediye yetmiş dokuz yeni melek daha ekledi. İnsanın içini acıtan, gözlerinizi kapatıp düşündüğünüzde bile içinizi burkan bir gerçek bu.
Rakamlar soğuk geliyor kulağa, değil mi? Yetmiş dokuz... Ama her biri bir anne, bir baba, bir çocuk, bir hayal, bir gelecekti. Toplamda ise altmış altı bin can - bu sayıyı bir düşünün, koskoca bir stadyumu dolduracak kadar insan.
İnsanlığın Sessiz Çığlığı
Ortadoğu'nun bu küçücük toprak parçasında yaşananlar, artık sadece bir savaşın ötesinde. İnsanlık onurunun ayaklar altına alındığı, çocukların oyun oynamayı unuttuğu, annelerin sabahları 'bugün kimi kaybedeceğiz' korkusuyla uyandığı bir kabus bu. Ve ne yazık ki bu kabus bitmek bilmiyor.
Uluslararası toplumun büyük çoğunluğu ise adeta bir hipnoz altında - ya da öyle davranıyorlar. Sanki televizyon ekranlarında izledikleri bir dizi gibi, sonra kanal değiştirip unutabiliyorlar. Oysa orada, Gazze'de hayat denen mucize, her saniye biraz daha soluyor.
Rakamların Ardındaki Gerçekler
- Son bir günün bilançosu: 79 masum hayat
- Toplam can kaybı: 66.000'i aştı - bu, küçük bir şehrin nüfusu kadar
- Yaralı sayısı: Resmi rakamlara sığmayacak kadar çok
- En çok etkilenenler: Kadınlar ve çocuklar - her zaman olduğu gibi
Peki bu rakamlar ne ifade ediyor? Aslında hiçbir şey - çünkü her bir sayının arkasında yok olan bir dünya var. Bir babanın sırtında taşıdığı ailesi, bir annenin doğmamış çocuğuna duyduğu özlem, bir gencin kurduğu hayaller...
Dünya dönmeye devam ediyor, evet. Ama Gazze'de zaman durmuş gibi - her gün aynı acı, aynı korku, aynı belirsizlik. İnsan olmanın ne demek olduğunu sorgulatacak kadar ağır bir yük bu.
Belki de en trajik olan, artık bu haberlere alışmaya başlamış olmamız. Normalmiş gibi gelmesi. Oysa hiçbir şey normal değil - ve asla normalleşmemeli.