
Tam da Ramazan'ın o huzur dolu günlerinde, Gazze'de yaşananlar insanlığın yüzüne adeta bir tokat gibi çarpıyor. Neredeyse bir milyona yakın insan—evet, tam 900 bin Filistinli—ölümü göze alarak topraklarına sıkı sıkıya tutunuyor.
Öyle sıradan bir karar değil bu. Açlıkla, susuzlukla, bombalarla kuşatılmış bir coğrafyada hayata tutunma mücadelesi. Ve şu söz yankılanıyor her yerde: "Ölsek de gitmeyeceğiz!"
Uluslararası Toplum Sessiz, Halk Direniyor
BM'nin son verileri gösteriyor ki Gazze'nin kuzeyinde kalanlar için durum giderek daha da vahimleşiyor. Gıda, su, ilaç... İnsan olmanın en temel ihtiyaçları bile artık bir lüks sayılıyor. Ama işte o 900 bin insan, tüm bu zorluklara rağmen pes etmeyi reddediyor.
Düşünsenize—bir an için—çocuğunuzun aç olduğunu, evinizin yıkım tehdidi altında olduğunu... Ve siz yine de "Buradan ayrılmıyorum" diyorsunuz. Bu, modern zamanların en trajik direniş hikayelerinden biri belki de.
Rakamların Arkasındaki İnsan Hikayeleri
Sayılar soğuk geliyor kulağa, değil mi? 900 bin... Ama her bir rakamın arkasında bir anne, bir baba, gözlerinde umudu hala kaybetmemiş çocuklar var. İnsanlık tarihi böyle direnişlerle dolu aslında—ama hiçbiri bu kadar acil ve bu kadar görünür olmamıştı.
Uluslararası toplumun—ne yazık ki—seyirci kaldığı bu krizde, Filistinlilerin kararlılığı belki de tek umut ışığı. "Toprağımızdan vazgeçmek, kimliğimizden vazgeçmek demek" diyor bir Gazzeli. Ve ekliyor: "Bundan daha büyük bir ölüm olabilir mi?"
Gerçek şu ki, bu direniş sadece fiziki bir varoluş mücadelesi değil. Aynı zamanda bir onur, bir kimlik, bir aidiyet savaşı. Ve dünya—eğer bir insanlık borcu varsa—bu sessiz çığlığı duymak zorunda.