
İsrail ordusunun son harekatı, adeta bir gece yarısı kabusu gibi Batı Şeria'ya indi. Askerler, pervasızca evlere girdi, aileleri uykularından kopardı ve 120 Filistinliyi—neredeyse bir anda—gözaltına aldı. Bu, sıradan bir operasyon değil; uluslararası hukukun açıkça çiğnendiği, insanlık dışı bir uygulama.
Olaylar, Ramallah, Hebron ve Nablus gibi şehirlerde yaşandı. İsrail güçleri, tanklar ve zırhlı araçlarla mahallelere dalarak, genç yaşlı demeden pek çok kişiyi alıp götürdü. Bölge sakinleri, olayı "korkunç" ve "travmatik" olarak nitelendiriyor. Kimi aileler, sevdiklerinin nereye götürüldüğünden bile habersiz.
Aslında bu, İsrail'in son dönemdeki en büyük gözaltı kampanyalarından biri. Yetkililer, gözaltına alınanların "güvenlik tehdidi" oluşturduğunu iddia etse de, uluslararası gözlemciler bu açıklamayı son derece şüpheyle karşılıyor. Zira tutuklamalar, genellikle belirsiz suçlamalarla ve delilsiz yapılıyor.
Uluslararası Tepkiler Büyüyor
BM ve insan hakları örgütleri, İsrail'e derhal bu tür uygulamalara son vermesi çağrısında bulundu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, yaptığı açıklamada, "İsrail'in keyfi tutuklama politikaları, uluslararası hukuka aykırıdır ve insan onurunu hiçe saymaktadır" ifadelerine yer verdi.
Öte yandan, Filistin Yönetimi de konuyu acilen uluslararası arenaya taşıyacağını duyurdu. Filistin Dışişleri Bakanlığı, İsrail'i "savaş suçu işlemekle" suçlayarak, bu konunun Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne götürüleceğini belirtti.
Peki Ya Sonrası?
Gözaltına alınanların akıbeti ise belirsizliğini koruyor. İsrail hapishanelerindeki koşullar zaten uluslararası camiada sıklıkla eleştiri konusu oluyor. Mahkumlar, uzun süreler boyunca yargılanmadan tutulabiliyor, avukatlarıyla görüşmeleri kısıtlanabiliyor hatta işkenceye varan muamelelere maruz kalabiliyorlar.
Bu son operasyon, bölgede zaten var olan gerginliği daha da artırdı. Filistinliler arasında öfke ve endişe hâkim. İsrail ise, "güvenlik" gerekçesini öne sürerek uluslararası tepkileri görmezden gelmeye devam ediyor. Ancak unutmamak gerekir ki, güvenlik endişeleri, insan hakları ihlallerini asla meşru kılmaz.