İsrail Zindanlarında İnsanlık Krizi: Filistinli Esirlerin Çığlığı Yükseliyor
İsrail Zindanlarında İnsanlık Felaketi

Gözlerden uzak, dünyanın görmezden geldiği hücrelerde insanlık dramı yaşanıyor. Filistin Esirler Cemiyeti'nin bugün açıkladığı veriler, tüyleri diken diken eden bir tabloyu gözler önüne seriyor. İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların durumu artık 'felaket' kelimesiyle bile tam anlamıyla ifade edilemeyecek kadar vahim.

Düşünsenize - bir insanın temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılması, sistematik bir şekilde aşağılanması, sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmesi... Tüm bunlar 21. yüzyılda, uluslararası camianın gözü önünde yaşanıyor. Cemiyetin sözcüsü, sesi titreyerek anlatıyor: "Durum kontrolden çıktı, insanlık burada ölüyor."

Sayılarla Dehşet Tablosu

Rakamlar korkunç: 4.800'ü aşkın Filistinli, İsrail zindanlarında hayata tutunmaya çalışıyor. Bunların içinde 160'a yakın çocuk, 32 kadın ve 80 yaşını geçmiş ihtiyarlar var. İnsan hakları savunucularının ifadesiyle - bu bir istatistik değil, kaybolan hayatlar demek.

  • Tıbbi ihmal vakaları son bir yılda %300 arttı
  • 600'den fazla mahkum 'idari tutuklu' statüsünde - yani suçsuz oldukları halde tutuluyorlar
  • İşkence ve kötü muamele artık rutin hale gelmiş durumda

Bir mahkumun ailesine ulaşan mektupta şu satırlar yer alıyor: "Burada zaman donmuş gibi, her gün aynı acıyı yaşıyoruz. Unutulduk sanıyorduk ama sesimiz duyulacak."

Sağlık Hizmetleri: Bir İnsanlık Ayıbı

Kronik hastalığı olan mahkumların durumu içler acısı. Diyabet hastalarına düzenli insülin sağlanmıyor, kanser tedavileri keyfi olarak erteleniyor, ruhsal travma yaşayanlara psikolojik destek verilmiyor. Hapishane revirleri adeta 'ölüm bekleme odalarına' dönmüş durumda.

Aslında - ve bu çok can yakıcı - basit bir ilaç eksikliği yüzünden hayatını kaybeden onlarca mahkum var. Aileler çaresiz, uluslararası kuruluşlar ise seyirci kalmaya devam ediyor.

Uluslararası Sessizlik ve Çifte Standart

Peki dünya nerede? BM raporları var, insan hakları örgütlerinin uyarıları var, ama somut adım yok. Batılı ülkelerin çifte standardı ise işin tuzu biberi olmuş. Bir taraftan insan hakları nutukları atılırken, diğer tarafta bu insanlık dramına göz yumuluyor.

"Uluslararası toplumun sessizliği, suça ortak olmakla eşdeğerdir," diyor insan hakları avukatı Amal Şerif. "Kanunlar var, sözleşmeler var, ama irade yok."

Filistin Esirler Cemiyeti acilen harekete geçilmesi çağrısında bulunuyor. İnsani krizin boyutları o kadar büyük ki, artık dakikalar bile önem taşıyor. Her geçen gün yeni bir hayat kaybediliyor, yeni bir aile parçalanıyor.

Belki de en trajik olanı - bu hikayelerin gazete sayfalarında kaybolup gitmesi. Oysa her bir rakamın ardında bir insan, bir hayat, bir umut var. Ve bu umutlar, dünyanın kayıtsızlığı karşısında yavaş yavaş sönüyor.