Dünya, gözlerini Gazze'deki insanlık dramına çevirmiş durumda. İsrail ordusunun pervasızca devam eden operasyonları, artık savaşın tüm sınırlarını aşmış vaziyette. Öyle ki, hamile kadınlara yapılanlar ve ölülere reva görülen muamele, insanın kanını donduruyor.
Bölgeden gelen son haberler, adeta bir kabus senaryosunu andırıyor. İsrail askerleri, canlı doğum yapmak üzere olan hamile bir kadını gözaltına alıp, kimliğini tespit edemedikleri gerekçesiyle acımasızca işkenceye maruz bırakmış. Bu nasıl bir vahşettir?
ABD'nin İkircikli Tutumu ve Sessiz Onayı
Washington yönetiminin bu insanlık suçları karşısındaki tavrı ise işin bir diğer vahim boyutu. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın yaptığı açıklamalar, adeta yangına körükle gitmekten farksız. "İsrail'in kendini savunma hakkı var" retoriği, yaşanan bu insanlık dışı uygulamaları meşrulaştırmaya yetmiyor. Yetmiyor da, kimin umurunda?
Uluslararası toplumun bir kısmı bu vahşete ses çıkarırken, Washington'dan gelen tepkilerin yetersizliği dikkat çekiyor. Sanki her şey planlanmış bir senaryonun parçası gibi. Öyle ya, dünya siyaseti hiç de masum değil.
Cenazelere Yapılan Akıl Almaz Muamele
Ölülere saygı diye bir kavram kalmamış ortada. İsrail güçleri, Filistinli şehitlerin cenazelerine bile tahammül edemiyor. Defin işlemlerini engellemek, cesetlere zarar vermek... Bunlar hangi insani değerlerle bağdaşıyor? Hiçbiriyle.
Bölge sakinleri, yaşadıklarını anlatırken kelimeler yetmiyor. Gözleri doluyor, sesleri titriyor. "Biz artık insan mıyız?" sorusu, havada asılı kalıyor. Cevabını kim verecek?
BM yetkilileri durumu "korkunç" olarak nitelendiriyor ama kelimeler yetersiz kalıyor. Rakamlar, istatistikler, raporlar... Hepsi soğuk geliyor insanın içine. Yaşanan acıyı anlatmaya yetmiyor.
Dünya bu vahşete seyirci kalmaya devam ederken, Gazze'de her gün yeni bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Uluslararası hukuk çiğneniyor, insan hakları ayaklar altına alınıyor. Peki, bunun durması için daha ne olması gerekiyor? Cevabı olmayan bir soru daha...
