
Dünya tarihi, insanlığın yüz karası olaylarla dolu. Kimi zaman unutulmaya yüz tutmuş, kimi zaman ise hâlâ kanayan yaralar bırakmış bu olaylar, aslında hepimizin ortak hafızasında yer ediniyor. İşte o acı dolu anlardan biri daha gün yüzüne çıkıyor.
Belgeler, tanıklıklar ve arşivler... Hepsi aynı gerçeğe işaret ediyor: Sistemli bir yok etme politikası. Peki nasıl oldu da böylesine korkunç bir plan hayata geçirilebildi? Cevap, insanlık tarihinin en karanlık labirentlerinde saklı.
Kanla Yazılmış Sayfalar
O dönemi yaşayanların anlattıkları, tüyleri diken diken ediyor. "Sabahın ilk ışıklarıyla başlardı o korkunç sesler" diyor bir tanık, gözleri dolarak. "Sonra... Sonrası zaten hepimizin malumu."
İşin ilginç yanı, bu vahşetin arkasındaki mekanizma. Kimi zaman bürokrasi perdesi arkasında, kimi zaman ise açıkça yürütülen bu politikalar, aslında modern dünyanın da yüzleşmesi gereken bir gerçek.
- Resmi kayıtlara göre 500 binden fazla kurban
- 20'den fazla ülkede eş zamanlı operasyonlar
- Yıllarca süren sistematik baskı
Peki ya bugün? Tarih tekerrürden ibaret derler ya, haksız da sayılmazlar aslında. Dünyanın dört bir yanında hâlâ benzer senaryoların provaları yapılıyor. İnsanoğlu hiç mi ders almıyor?
Arşivlerde Saklı Kalmış Gerçekler
Yeni ortaya çıkan belgeler, olayın boyutlarını daha da ürkütücü hale getiriyor. Öyle ki, bazı detaylar ilk kez gün yüzüne çıkıyor. Mesela o meşhur "B Planı"... Kimse böylesine detaylı bir yok etme mekanizması beklemiyordu doğrusu.
"Biz sadece emirleri uyguladık" diyen bir görevlinin itirafları, vicdanları sızlatıyor. Peki emirleri verenlerin vicdanı? O da ayrı bir muamma...
Uzmanlar ise konuya farklı bir pencereden bakıyor: "Bu tür olaylar asla tek başına ele alınamaz" diyor tarih profesörü Dr. Emre Kaya. "Toplumsal psikoloji, ekonomik koşullar ve siyasi atmosfer bir arada değerlendirilmeli." Haklı da... Ama bu, yaşananları meşru kılar mı?
Geçmişle Yüzleşme Zamanı
Belki de en acı olanı, hâlâ bu konuda konuşmanın tabu sayılması. Oysa ki geçmişle yüzleşmeden geleceği inşa etmek, temeli çürük bir bina yapmaya benziyor. Nitekim dünya genelinde bu konuda atılan adımlar, umut verici olsa da yetersiz kalıyor.
Peki çözüm ne? Tarih kitaplarını yeniden yazmak mı? Yoksa unutup gitmek mi? İşte asıl mesele burada: Ne tamamen unutabiliriz, ne de sürekli hatırlayarak yaşayabiliriz. Belki de aradaki o ince çizgiyi bulmak gerekiyor.