
Dünya sahnesinde yaşanan o insanlık dramına kimse kayıtsız kalamazdı. Türkiye de kalmadı işte. Adeta bir insanlık sınavına dönüşen bu korkunç tablo karşısında, Ankara'dan yükselen ses tüm dünyada yankılandı.
Resmi makamların yaptığı açıklamalar, kelimenin tam anlamıyla bir savaş çığlığıydı. "Böyle bir soykırıma asla sessiz kalmayız" sözleri, sadece bir tepki değil aynı zamanda bir taahhüttü. Sanki tarihin tekerrür etmesine izin vermeyeceklerinin garantisi gibiydi.
Diplomasi Arenasında Hareketlilik
Konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı'nda hummalı bir çalışma başladı. Masalarda dosyalar açıldı, uluslararası hukuk uzmanlarıyla yapılan görüşmelerde her detay enine boyuna masaya yatırıldı. Çünkü bu, sıradan bir diplomatik kriz değildi.
İnsanlığa karşı işlenen suçların önüne geçmek için atılacak adımların titizlikle planlanması gerekiyordu. Zira aceleci hamleler, istenmeyen sonuçlar doğurabilirdi. Ancak hareketsiz kalmak da seçenek değildi - asla olamazdı.
Uluslararası Topluma Çağrı
Türkiye'nin yalnız hareket etmeye niyeti yoktu. Komşu ülkeler ve müttefiklerle yapılan telefon trafiği adeta hiç durmadan işliyordu. Her bir görüşmede aynı aciliyet vurgusu yapılıyor: "Birlikte hareket etmezsek, tarih bizi asla affetmez."
Birleşmiş Milletler nezdinde girişimler başlatıldı. Güvenlik Konseyi'nin gündemine taşınması için diplomatik temaslar hız kazandı. Çünkü bu meselenin çözümü, ancak küresel işbirliğiyle mümkün olabilirdi.
- Bölgesel örgütlerle koordineli çalışma
- İnsani yardım koridorlarının açılması
- Uluslararası mahkemelere başvuru hazırlıkları
- Sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği
Ve tüm bu çabaların ortak paydası aynıydı: İnsanlık onurunun korunması. Çünkü unutulmamalı ki, bugün başkalarının başına gelen yarın hepimizin başına gelebilir.
Sessiz Kalmanın Bedeli
Tarih, sessiz kalanların aslında suça ortak olduğunu defalarca gösterdi. Ruanda'daki korkunç olaylar, Bosna'daki acılar... Hepsi bize aynı dersi veriyor: Seyirci kalmak, zalime destek olmaktır.
Türkiye bu gerçeğin farkında. Belki de geçmişte yaşadığı acılar, bugün daha duyarlı olmasını sağlıyor. Kim bilir? Ama şu kesin: Ankara, bu kez tarihin yanlış tarafında yer almayacak.
Önümüzdeki günlerde diplomatik temasların yoğunlaşması bekleniyor. Zira saat tikliyor ve her geçen dakika daha fazla can kaybı anlamına gelebilir. Türkiye'nin bu konudaki kararlılığı ise tartışılmaz - adeta bir kaya gibi sağlam.