Bazen öyle şeyler oluyor ki, insanın içini bir kor gibi yakıyor. Öylece durup seyretmek mümkün değil. Vicdan denen o içimizdeki ses, adeta çığlık çığlığa bağırıyor. İşte tam da böyle bir zamandan geçiyoruz.
Günlerdir gözlerimizin önünde cereyan eden o sahne... İnsan onurunu ayaklar altına alan, yüreği olan herkesi derinden yaralayan o manzara. Kimileri için belki sıradan bir haber, ama asla öyle değil. Hiç değil.
Gördüklerimiz ve Görmezden Geldiklerimiz
Şu hayatta bazı şeyler var ki, görüp de tepkisiz kalmak insanı içten içe kemiriyor. Oysa ne çok alıştık artık acılara, değil mi? Haber bültenlerinde gördüğümüz o görüntüler, bir süre sonra sıradanlaşıveriyor. İşte asıl tehlikenin başladığı nokta tam da burası.
Peki ya sonra? Sonrası daha da vahim. Sessizlik. Koskoca bir hiçlik. Sanki hiçbir şey olmamış gibi devam eden hayatlar. Oysa orada, bir yerlerde, birilerinin hayatı kararıyor. Ve biz sadece izliyoruz.
Vicdanın Sesi Susturulabilir mi?
Aslında hepimiz biliyoruz. İçimizdeki o küçük ses bize fısıldıyor: "Bir şeyler yapmalısın" diyor. Ama çoğu zaman kulaklarımızı tıkıyoruz. Meşgulüz, yorgunuz, belki de korkuyoruz. Değiştiremeyeceğimizi düşünüyoruz.
Oysa tarih bize gösterdi ki, değişim her zaman küçük adımlarla başlar. Bir kişinin sesi, binlerce kişinin sesine dönüşebilir. Önemli olan o ilk adımı atmak. O sesi susturmamak.
Ne Yapabiliriz?
- Öncelikle gözlerimizi kapatmaktan vazgeçmeliyiz. Gerçekler ne kadar acı olursa olsun, yüzleşmek zorundayız.
- Sessiz kalmayı reddetmeliyiz. Sosyal medyada, iş yerinde, evde... Her yerde haksızlığa karşı sesimizi çıkarmalıyız.
- Küçük de olsa bir katkıda bulunabiliriz. Belki bir imza, belki bir paylaşım, belki de sadece bir dua.
Unutmayalım: Tarih, sessiz kalanları değil, direnenleri yazar. Bugün başkasının başına gelen yarın bizim başımıza gelmesin diye mücadele etmeliyiz.
Son söz: Vicdanımız rahat olsun istiyorsak, rahatsız olmaktan korkmamalıyız. Çünkü bazen en büyük eylem, sessiz kalmamaktır.