İsrail Ordusu'nun Fiyaskosu: 7 Ekim Öncesi Uyarılar Neden Göz Ardı Edildi?
İsrail Ordusu 7 Ekim Öncesi Uyarıları Dikkate Almadı

Olay örgüsü adeta bir gerilim filminden fırlamış gibi. Tam 10 kez uyarılmışlar, hem de defalarca. Ama dinleyen kim? İsrail ordusunun 7 Ekim'de yaşanan o korkunç saldırı öncesindeki tavrı, güvenlik zaafiyetinin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Habertürk'ün ulaştığı çarpıcı bilgilere göre, İsrail askeri yetkilileri tam 10 farklı istihbarat raporu almış. Her biri aynı şeyi söylüyormuş: "Büyük bir saldırı kapıda." Peki ne yapmışlar? Hiçbir şey. Evet, yanlış duymadınız - hiçbir şey.

Uyarılar Duvarına Çarpıyor

İstihbarat raporları adeta çığlık atıyormuş. Ama İsrail ordusunun kulakları sağır. Sanki "bize bir şey olmaz" havasındaymışlar. Oysa tehlike tam burnunun dibindeymiş.

En tuhafı da şu: Bu uyarılar sadece bir iki kaynaktan gelmiyormuş. Farklı kanallardan, birbirini doğrulayan istihbaratlar. Normalde bu kadar çok kaynaktan gelen bilgi, herhangi bir ordunun alarm zillerini çaldırırdı. Ama İsrail'de durum farklıymış.

"Göz Göre Göre" Denen Şey Bu Olsa Gerek

Düşünsenize, tam 10 kez uyarılıyorsunuz. Her seferinde "tamam, tamam" deyip geçiştiriyorsunuz. Sonra olanlar oluyor. 7 Ekim'deki o korkunç saldırı gerçekleşiyor. Keşke dinleselermiş, keşke ciddiye alsalarmış.

Aslında bu durum bize bir şeyi daha hatırlatıyor: En gelişmiş teknolojiler, en karmaşık sistemler bile insan hatasına yenik düşebiliyor. İstihbarat var, sistem var, her şey var ama "biz yaparız" kibrinden kurtulamayan bir anlayış var.

Ortada acı bir gerçek duruyor: Eğer bu uyarılar dikkate alınsaydı, belki de o korkunç saldırı hiç yaşanmayacaktı. Ya da en azından etkisi çok daha az olacaktı. Ama olmadı. İş işten geçtikten sonra herkes "keşke" demeye başladı.

Bu hikaye bize şunu öğretiyor: Güvenlik demek, sadece teknoloji demek değil. Aynı zamanda alçakgönüllülük demek, dinlemeyi bilmek demek, uyarıları ciddiye almak demek. Yoksa en gelişmiş sistemler bile bir işe yaramıyor.