
Öyle bir durum var ki, adeta bir insani yardım seferberliği olması gereken şey, birdenbire kimin ne yaptığı belli olmayan bir karmaşaya dönüşebiliyor. Türkiye'den Küresel Sumud Filosu'na yapılan bireysel ve yetkisiz katılımlar, tam da böyle bir kaosun habercisi gibi.
Resmi Türkiye delegasyonu, konuya dair son derece net ve sert bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Yetkisiz kişi ya da grupların, "kendi başlarına buyruk" bir şekilde filoya katılma girişimlerinin, tüm operasyonu riske atabileceği vurgulandı. Hatta öyle ki, bu tür bireysel hamlelerin—belki iyi niyetle de yapılsa—uzun vadede sefere zarar verebileceği ifade edildi.
Şimdi, olayın can alıcı noktasına gelelim: Delegasyon, herhangi bir katılımın mutlaka yetkili mercilerle koordineli ilerlemesi gerektiğinin altını çizdi. Yani iş, 'ben yardım götüreyim de nasıl olursa olsun' mantığına geldiğinde, işler ters tepiyor. İnsani yardım elbette önemli ama düzen daha da önemli.
Peki Neden Bu Kadar Sert Bir Uyarı?
Gelin şöyle düşünelim: Örgütsüz, başıboş, kimin ne yaptığının belli olmadığı bir yardım girişimi, aslında yardımdan çok zarar getirebilir. Evet, belki niyetler temiz—kim inkar edebilir?—ama sonuçları öngörülemez olabiliyor. Delegasyonun endişesi de tam olarak bu.
Bir de şu var: Böyle uluslararası hassasiyet gerektiren konularda, bireysel hareket etmek neredeyse tüm ekibi zora sokabilir. Siz iyi niyetle gidersiniz, ama bir protokol ihlali, bir yanlış anlaşılma, tüm emekleri suya düşürebilir. Türkiye delegasyonunun uyarısı, tam da bu noktada devreye giriyor.
Sonuç olarak, Küresel Sumud Filosu gibi uluslararası insani yardım misyonları, ancak tam bir uyum ve koordinasyon içinde başarıya ulaşabilir. Bireysel çabalar—ne kadar değerli olursa olsun—eğer yetkisizse, tüm çabayı gölgeleyebilir. Uyarı nettir: Lütfen, kimse kendi başına hareket etmesin.