Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkiye'nin demokrasi tarihinde kara bir leke olarak nitelendirilen 28 Şubat sürecine ilişkin davada gerekçeli kararı açıkladı. Kararda, 18 sanığa çeşitli hapis cezaları verilirken, 21 sanığın beraatine hükmedildi.
Mahkemenin Gerekçeleri ve Hukuki Değerlendirme
Gerekçeli kararda, 28 Şubat sürecinin 'post-modern darbe' olarak tanımlandığı ve bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın temel ilkelerinin ihlal edildiği vurgulandı. Mahkeme, sanıkların 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren devirmeye, düşürmeye veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs' suçundan yargılandığını hatırlattı.
Karar metninde, 28 Şubat sürecinin Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısıyla başlayıp 1999 genel seçimlerine kadar devam eden bir zaman dilimini kapsadığı ifade edildi. Bu süreçte, silahlı kuvvetler ve sivil bürokrasi unsurlarının yasal olmayan yollarla hükümet üzerinde baskı oluşturduğu belirtildi.
Sanıklara Verilen Cezalar ve Beraat Kararları
Mahkeme, eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı dahil 18 sanık için hapis cezalarına hükmetti. Verilen cezalar, sanıkların süreçteki rollerine ve eylemlerine göre farklılık gösterdi.
Diğer yandan, 21 sanığın beraat etmesine karar verildi. Mahkeme, beraat kararlarında delil yetersizliği ve somut delillerin bulunmaması gibi gerekçeleri öne çıkardı. Kararda, her sanık için ayrı ayrı değerlendirme yapıldığı ve bireysel suçluluk esas alındığı vurgulandı.
Tarihi Kararın Yansımaları ve Önemi
28 Şubat davası gerekçeli kararının açıklanması, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Karar, demokrasiye müdahale girişimlerinin hukuk önünde hesap vereceğini gösteren sembolik bir anlam taşıyor.
Gerekçeli kararın tam metninin yayınlanmasıyla birlikte, 28 Şubat sürecinin hukuki boyutları ve bu süreçte işlenen suçların detayları da tam olarak ortaya çıkmış oldu. Bu kararın, benzer müdahale girişimlerinin önlenmesi açısından da önemli bir emsal teşkil etmesi bekleniyor.
Mahkemenin gerekçeli kararı, Türk yargı tarihinde demokrasiye yönelik tehditlere karşı verilen mücadelenin önemli bir belgesi olarak kayıtlara geçti. Kararın, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin pekiştirilmesi açısından da tarihi öneme sahip olduğu değerlendiriliyor.