
Hukukun titiz neferi, efsanevi Yargıç Ruth Bader Ginsburg, son nefesini verdi. Tam 87 yıllık bir ömür... ve her saniyesi mücadeleyle geçmiş bir hayat. Pankreas kanserine karşı verdiği amansız savaş, nihayetinde onu yenik düşürdü. Washington'daki evinde, ailesinin yanında, gözlerini son kez kapattı.
Biliyor musunuz, mahkeme salonları onun sesiyle çınlardı. Adalet denince, ilk akla gelen isimlerdendi. Sadece bir yargıç değil, bir fenomendi. Hatta sevenleri ona 'Notorious RBG' lakabını takmıştı – tıpkı bir rap yıldızı gibi, kendi tarzında bir efsaneydi.
Ölüm haberi, Amerikan siyasetini allak bullak etti. Zira Ginsburg, Yüksek Mahkeme'nin liberal kanadının kalesi gibiydi. Şimdi onun koltuğu boşaldı. Ve bu boşluk, Başkan Donald Trump ile Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConnell'in iştahını kabarttı. Trump, seçimden hemen önce bu koltuğa kendi adayını atamak için şimdiden harekete geçti. Demokratlar ise çılgına döndü; "Bu bir saygısızlık!" diye haykırıyorlar.
Ginsburg'ün vasiyeti, ölümünden birkaç gün önce torununa dikte ettirdiği şu sözlerde saklıydı: "Benim en büyük dileğim, yerime yeni bir başkan seçilene kadar atama yapılmaması." Ama kim dinler ki ölülerin sözünü? Washington'da politika, merhametten önce gelir çoğu zaman.
Mahkemenin dengesi artık tamamen altüst oldu. Ginsburg'ün yokluğu, 6-3'lük muhafazakar bir çoğunluğun kapısını aralıyor. Bu, önümüzdeki on yıllarda alınacak kararları bile etkileyecek devasa bir değişim. Kürtaj hakları, sağlık sigortası, silah kontrolü... her şey yeniden masaya yatırılabilir. Düşünmesi bile insanın tüylerini diken diken ediyor.
RBG, sadece bir yargıç değildi. O, bir nesil için ilham kaynağı, kadın haklarının yılmaz savunucusu ve adaletin somutlaşmış haliydi. Geride, doldurulması imkansız bir boşluk ve Amerikan tarihine kazınmış silinmez bir iz bıraktı. Işıklar içinde uyu, Notorious RBG.