
Bugünkü durum gerçekten dikkat çekici. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, adeta bir fırtına gibi esti ve yargıdaki köhne zihniyetlere çok net mesajlar verdi. Sanki uzun süredir beklenen bir şeydi bu - herkesin içten içe hissettiği ama yüksek sesle söyleyemediği gerçekler nihayet ifade buldu.
Bakan'ın sözleri öyle sıradan bir açıklama değildi. Tam tersine, Türk yargısının geleceği için adeta bir manifesto niteliği taşıyordu. "Darbeci ve vesayetçi zihniyete asla geçit vermeyeceğiz" derken, sesindeki o kararlı ton her kelimeye ayrı bir anlam katıyordu.
Yargıda Yeni Bir Sayfa
Aslında bu söylemler, son dönemde yapılan reformların doğal bir sonucu. Bakan Tunç'un üzerine basa basa vurguladığı gibi, artık eski Türkiye'nin o karanlık günlerine dönüş yok. Yargı bağımsızlığı denilen kavramın nasıl istismar edildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz - oyunlar, entrikalar ve demokrasi dışı müdahaleler...
Şimdi ise her şey çok farklı. Bakan'ın dediği gibi, "milletin iradesine saygı duyan, demokratik değerleri içselleştirmiş" bir yargı sistemi inşa ediliyor. Bu kolay bir süreç değil elbette; dirençle karşılaşmak, engellerle mücadele etmek gerekiyor. Ama sonunda başarılacak gibi görünüyor.
Tarihi Dönüşümün Ayak Sesleri
Konuşmanın en çarpıcı yanlarından biri de Bakan'ın tarihi referanslara yaptığı vurguydu. 15 Temmuz hain darbe girişimi ve 27 Mayıs darbesi... Bunlar sadece tarihi olaylar değil, aynı zamanda yargının nasıl manipüle edilebileceğinin acı hatıraları. Tunç, bu hatıraların canlı tutulması gerektiğine inanıyor - belki de tekerrür etmemeleri için.
Peki ya sonra? Bakan'ın dediği gibi, milletimiz artık bu oyunlara gelmeyecek. Yargıdaki bu tarihi dönüşüm, sadece hukuki bir reform değil; aynı zamanda zihniyet devrimi. Vesayetçi anlayışın son kalıntılarının temizlenmesi, demokrasimizin geleceği için hayati önem taşıyor.
Sonuç olarak, Bakan Tunç'un bu çıkışı sıradan bir politik açıklamadan çok daha fazlası. Adeta yargıdaki yeni dönemin manifestosu niteliğinde. Darbeci zihniyetlere, vesayetçi anlayışlara karşı verilen bu mücadele, Türkiye'nin demokratik geleceği için belirleyici olacak.