Taksiciye Açılan 'Terör Örgütü Üyeliği' Davası Düştü! Mahkemeden Çarpıcı Karar
Taksiciye Açılan Terör Davası Düştü

İstanbul'da, neredeyse her gün benzerlerini duyduğumuz o sıradan ve bir o kadar da tuhaf adli senaryolardan biri daha sonuçlandı. Sonunda, nihayet diyebileceğimiz bir kararla. Bir taksici şoförü hakkında, neredeyse 'havadan' denebilecek bir iddiayla açılan 'terör örgütü üyesi olmak' davası, İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği'nin o meşhur 'yeti' gibi ortada görünmeyen delil sorunu yüzünden düştü.

Olayın detaylarına bakınca insan ister istemez 'Acaba nerede hata yapıldı?' diye soruyor kendine. Savcılık, sanık taksicinin belirli bir terör örgütüne 'üye olmak' suçundan yargılanmasını talep etmişti. Ama işin ilginç yanı, ortada üyelik fiilini kanıtlayacak somut, elle tutulur, gözle görülür hiçbir delil yoktu. Mahkeme dosyayı incelerken, bu eksikliği hemen fark etti. Yani, bir suçlamanın temelini oluşturan o altın kural: İspat. O ortada yoktu.

Delilsiz İddia Çöktü

Mahkeme heyetinin önüne gelen dosya, bildiğiniz boş bir dosyaydı neredeyse. İddianamede yazılanlar, havada uçuşan söylentilerden ve bağlantısız iddialardan ibaretti. Sanığın bir terör örgütüyle organik, yapısal veya fiili bir bağlantısını gösteren bir kanıt mevcut değildi. Bu durum, hukuk sistemimizin bel kemiği olan 'suçsuzluk karinesi' ilkesini bir kez daha hatırlattı. Kanıt yoksa, suç da yoktur. Basit, net ve anlaşılır.

Ve nihayet, beklenen karar geldi. İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği, dosyayı 'kovuşturmaya yer olmadığına' karar vererek kapattı. Yani, daha açılmadan bitti. Bu karar, sanık taksici için büyük bir yükten kurtuluş anlamına geliyor. Bir insanın hayatına, itibarına ve geleceğine gölge düşürebilecek olan bu ağır suçlama, hukukun temel prensipleri ışığında yerle bir oldu.

Adaletin İşleyişine Dair Bir Kesit

Bu karar, sadece bir taksicinin beraati değil aslında. Aynı zamanda, delilin ve hukuki usulün ne kadar hayati olduğunu gösteren küçük ama anlamlı bir ders. İddia ne kadar ciddi olursa olsun, onu destekleyecek sağlam kanıtlar olmadan hüküm giydirmek mümkün değil. Mahkeme, bu temel prensibe sadık kalarak, sadece kanunları uygulamakla kalmadı, bireyin temel haklarını da korumuş oldu.

Sonuç olarak, bu dava dosyası kapanırken, adalet sistemimizde sıkça rastlanan bir sürecin de fotoğrafını çekmiş oldu. İddialar ve gerçekler arasındaki o ince çizgi bir kez daha görüldü. Ve bir kez daha anlaşıldı ki, hukukun temel kuralları, her şeyin üzerinde. Gerisi, teferruattan ibaret.