
Dün mecliste yaşanan bir diyalog, şehrin ulaşım politikalarına dair oldukça sıra dışı bir yorumu gündeme getirdi. CHP'li bir meclis üyesi, İsbike bisiklet paylaşım sisteminin neden rağbet görmediğine dair fikrini açıkladı ve bu fikir, beklenmedik bir şekilde, doğrudan gençlere yönelikti.
Kendisine göre mesele, sistemin kalitesi veya erişilebilirliği değilmiş. Asıl mesele, gençlerin artık bisiklet sürmeyi sevmiyor oluşuymuş. "Gençlerimiz bisikleti terk etti," diye ekledi, sesinde hem bir yargı hem de bir hayıflanma vardı. Bu yorum, salonda hafif bir şaşkınlık dalgasına neden oldu.
Peki, Gerçekten Öyle Mi?
Acaba durum gerçekten bu kadar basit mi? Yoksa işin içinde daha derin, daha karmaşık sebepler mi var? İsbike istasyonları bazen boş, bazen de dolu bisikletlerle mi kalıyor? Belki de sorun, bisiklet yollarının yetersizliği veya trafikteki güvenlik endişeleridir. Ama o, tüm bu potansiyel faktörleri bir kenara bırakarak, suçu doğrudan gençlerin alışkanlıklarına attı.
Bu açıklama, sosyal medyada hızla yayıldı ve kısa sürede bir tartışma ateşi yaktı. Kimileri bu görüşe katılırken, birçoğu da bu basitleştirmenin gerçek sorunları perdelediğini savundu. "Gençler suçlu ilan edilerek kolaycı bir çözüme kaçılıyor," diyenlerin sayısı hiç de az değildi.
Ortaya çıkan asıl soru şu: Bir hizmeti kullanmayan kitlenin tercihlerini suçlamak, o hizmeti iyileştirmenin en doğru yolu mu? Yoksa belediyeler, vatandaşların neden bisikleti tercih etmediğini anlamak için daha derin bir araştırma yapmalı mı? Bu, sadece İstanbul için değil, tüm şehirlerimiz için cevaplanması gereken önemli bir soru.