47. İstanbul Maratonu'nda Tarihi Bir Koşu: On Binler İki Kıtada Nefes Kesti!
47. İstanbul Maratonu: İki Kıtada Nefes Kesen Koşu

Sabahın erken saatlerinde Boğaz'ın serin sularına inat, binlerce ayak asfaltı dövmeye hazırlanıyordu. İstanbul - o kadim şehir - bir kez daha iki kıtayı birleştiren o büyülü koşuya ev sahipliği yapacaktı.

Güneş henüz Üsküdar semalarında yükselirken, start çizgisinde gözle görülür bir elektrik vardı. Profesyonel atletlerden hafta sonu koşucularına, tekerlekli sandalye kullanıcılarından amatör sporculara - herkes o anı bekliyordu. Ve sonunda... Bang!

Asya'dan Avrupa'ya: Tarihi Bir Yolculuk

Koşucular adeta bir insan nehri gibi akmaya başladı. Önce Üsküdar'ın dar sokakları, sonra Boğaziçi Köprüsü'nün o meşhur yokuşu. Köprüde koşmak - işte bu herkes için bambaşka bir duygu. Bir yanda Asya, diğer yanda Avrupa; arada ise mavinin her tonunun dans ettiği Boğaz.

Hava soğuktu ama kalpler sıcacıktı. Seyircilerin tezahüratları, davul zurna sesleri, destek çığlıkları... Tüm şehir bu spor şölenine katılmıştı sanki.

Kıran Kırana Mücadele

Erkekler kategorisinde Kenyalı atletler yine fark yarattı. Ama bu yılki mücadele gerçekten çok çetindi. Her kilometrede stratejiler değişiyor, tempolar artıyordu. Son kilometrelerde nefesler kesilir gibi oldu - o kadar yakındılar birbirlerine.

Kadınlarda ise Türk sporcuların performansı göz doldurdu. Yerli atletlerimizden gelen başarı haberleri seyircileri coşturdu. "Türkiye! Türkiye!" nidaları yankılandı Sultanahmet meydanında.

Rakamlarla 47. İstanbul Maratonu

  • On binlerce sporcu iki kıta arasında koştu
  • Yaklaşık 50 farklı ülkeden katılım
  • Engelli sporcuların rekor katılımı
  • Seyirci sayısında geçen yıla göre %20 artış

Ve işte o beklenen an: Son metreler... Tüm yorgunluk unutuldu, tüm acılar bastırıldı. Zafer işte tam da o saniyelerde kazanıldı.

Bir Maratondan Fazlası

Bu yarış sadece bir spor etkinliği değildi aslında. İnsanların kendi sınırlarını zorladığı, hayallerinin peşinden koştuğu bir festivaldi. Kimi ilk kez katılmıştı böyle bir organizasyona, kimi için ise bu artık bir gelenekti.

Yaşlı bir teyzenin "Seninle gurur duyuyorum evladım" çığlığı, küçük bir kızın "Babam koşuyor!" sevinci... İşte bu anlar paha biçilmezdi.

Organizasyon ekibi gerçekten takdir edilesi bir iş çıkarmıştı. Her detay düşünülmüş, her ihtimale hazırlıklı olunmuştu. Sağlık ekipleri, güvenlik görevlileri, su dağıtan gönüllüler - hepsi mükemmel bir uyum içinde çalıştı.

Maraton bittiğinde herkesin yüzünde o belli belirsiz gülümseme vardı. Yorgunlukla gururun harman olduğu bir ifade. İstanbul bir kez daha dünyaya neden eşsiz bir şehir olduğunu göstermişti. Ve herkes bir sonraki kasım ayını iple çekmeye başlamıştı bile...