İstanbul'un o heyecan dolu cumartesi gecesinde, basketbol severler nefeslerini tutmuş bekliyordu. Salon tıklım tıklım doluydu - sanki herkes tarihi bir ana tanıklık edeceğini biliyor gibiydi.
Ve öyle de oldu.
İlk Periyotta Patlama
Daha ilk dakikalardan itibaren Galatasaray adeta fırtına gibi esti. Savunmaları o kadar sıkıydı ki, Fenerbahçe'nin hücum organizasyonlarını bir bir dağıttılar. İlk çeyreğin sonunda skor tabelası 26-15'i gösteriyordu ki, bu Galatasaray'ın niyetinin ciddi olduğunun adeta bir kanıtıydı.
Oyunun temposu inanılmazdı - basketbolun bu kadar hızlı oynanabileceğini kim bilebilirdi ki?
Dorian'ın Dansı
Dorian Görkem, sahada adeta bir bale yapıyordu. 17 sayı, 5 ribaund... İstatistikler bile onun performansının hakkını veremiyordu aslında. O, sanki topu büyülüyor, potaya adeta şiir yazıyordu.
Bir an var ki, üçlük çizgisinden attığı şut sonrası salondaki alkış tufanı dakikalarca sürdü. İnsan "İşte basketbol budur!" diye haykırmamak için kendini zor tutuyordu.
Fenerbahçe'nin Direnişi
Fenerbahçe pes etmiş değildi tabii ki. Üçüncü çeyrekte toparlanma belirtileri gösterdiler. Scottie Wilbekin ve Tarık Biberovic ikilisi, takımlarını adeta sırtladı. Ama Galatasaray'ın savunma duvarını aşmak o kadar kolay değildi.
Son periyota girilirken skor 65-53'tü ve gerilim iyice artmıştı. Seyirciler artık ayaktaydı - kimileri dualar okuyor, kimileri avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Bitime Doğru Kopan Fırtına
Son dört dakika... Basketbol tarihindeki en uzun dört dakika olabilirdi. Fenerbahçe son bir hamleyle farkı 7'ye indirdiğinde, Galatasaray taraftarlarının yüreği ağzındaydı.
Ama o da ne? Corey Walden sahneye çıkıp arka arkaya üç sayılık atışlarla maçı adeta mühürledi. Bu atışlar sadece sayı değil, aynı zamanda Fenerbahçe'nin umutlarını da söndüren darbelerdi.
Maçın bitiş düdüğü çaldığında, Galatasaraylı oyuncuların yüzündeki ifade paha biçilemezdi. 90-77'lik skor, sadece bir sayıdan ibaret değil, aynı zamanda bir takımın karakterinin ve azminin de göstergesiydi.
Bu gece kimse kaybetmemişti aslında - basketbol kazanmıştı. Ama tabii ki, kupanın sahibi belli olmuştu: Sarı-Kırmızılı ekip, derbinin kralıydı!