O sahne hâlâ gözlerinin önünde. Salon inliyor, tribünler ayakta ve zaman sanki durmuş. Kenan Sipahi, o anları anlatırken sesindeki o titremeyi hâlâ hissediyorsunuz. "Öyle bir enerji vardı ki," diyor ve bir an duraksıyor, "her birimiz tarihe geçebileceğimizi hissediyorduk."
FIBA Avrupa Şampiyonası'ndaki o unutulmaz mücadele, şimdiden efsaneler arasına girdi. Peki ya perde arkası? İşte orada, oyuncuların gözlerindeki o inanç farklı bir hikâye anlatıyor.
Takım Ruhu: Her Şeyden Önce Gelen
Sipahi'nin altını çizdiği ilk şey, takım olmanın ötesinde bir bağdan bahsetmek. "Biz sadece beş oyuncu değildik sahada," diye açıklıyor. "Sanki yıllardır birlikte oynuyormuşuz gibi bir uyum vardı. Paslaşmalar, savunma, hücum... Her şey kusursuz değildi belki, ama kalplerimiz aynı ritimde atıyordu."
Ve o son dakikalar! Kenan, "Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık," diye itiraf ediyor. "Sadece o anda kaldık. Seyircinin çığlıkları, koçun talimatları... Her şey bulanıklaşmıştı, ama net olan bir şey vardı: Kazanacağımızı biliyorduk."
Gelecek Hayalleri ve Hedefler
Peki ya bundan sonrası? Sipahi, gözlerinde parıltılar ile anlatıyor: "Bu performans sadece bir başlangıç. Daha gidecek çok yolumuz var. Dünya sahnesinde neler yapabileceğimizi göstermek istiyoruz."
Milli formanın ağırlığını taşımanın verdiği sorumluluktan bahsederken, "Bu şekilde oynamak, bu tutkuyu yaşamak... İşte bu yüzden basketbol oynuyoruz," diye ekliyor.
Son sözleri ise geleceğe dair: "Taraftarlarımıza sözümüz olsun—bu ruhu asla kaybetmeyeceğiz. Daima daha fazlası için mücadele edeceğiz."